Neden örgütlülük?
Bireyler ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda seslerini duyurmak, çıkarlarını korumak, geliştirip güvence altına alınmasını isterler. Tek başlarına sorunların çözümü ve güvenceye alınma olanağı yoktur. Bu nedenle ortak çıkarları olanlar bir araya gelerek örgütlenirler.
Örneğin; İşçi, Memur örgütü olan Sendika gibi, Ticaret odası, Sanayi odası ve Meslek odaları gibi.
Bizlerin örgütlenmesi de elbette ortak çıkarlara dayalıdır. En büyük ortak çıkarımız da bizlere geçmişimizden gelen kültürel değerlerimizdir. Şunu unutmamamız gerekir, İnsanın iki canı vardır;
1) Nefes dediğimiz biyolojik can,
2) Kültürel can’dır. Bize insansal niteliğimizi kazandıran kültürel candır.
Dünün Ortaçağında ve feodal bir yapı altında, Anadolu halkının memnuniyetsizliğini kucaklayan yol örgütü de dediğimiz “topluluk örgütlenmeleri”, günümüz Türkiye’sinde ve kapitalist bir toplum da aynı işlevi yerine getirmesi olanaksızdır.
Bu eksikliği veya boşluğu kapatabilmek için demokratik kitle örgütü kapsamında “toplum örgütlenmeleri” yapmak zorundayız.
Bu örgütlenmeyi yapmaktaki amacımız;
1) Kültürümüzün yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması,
2) Toplumu sanatsal etkinliklerle eğitmek ve üretime katkı sağlamak
3) Tüm bu etkinliklerimizi yerine getireceğimiz “kültür merkezi” gibi mekânlar açmaktır.
Bunları yaparken başta üyelerimizin ve tüm halk kesimlerinin demokratik
İstemlerini kucaklamalı, demokrasi ve laiklik mücadelesine omuz vermeli, gerektiğinde bu mücadelenin “öznesi” yani simgesi olabilmeliyiz.
Toplumun diğer kesimlerin de kurulmuş olan örgütlerle “birlik ve dayanışmaya” gidebilmeli, Halkın siyasal mücadelesini eğitmeli, doğru siyasal oluşumlar yaratmasına “katkı” yapabilmeliyiz. Bu ülkenin demokrasi mücadelesine kalıcı katkılar verebiliriz. Bugün ülkemizde halk muhalefetinin, toplumsal memnuniyetsizliğin her şeyden önce buna “gereksinimi” vardır. Bu gereksinmeyi karşılayacak güçlerin başında da “Tüm demokrat, laik, çağdaş, vatansever duyarlı güçlerle birlikte bizler yani Tüm “Budakdere’liler” gelmektedir.
Toplumsal boyutta halk çıkarına-yararına dayalı bir kavganın taşıyıcısı olarak ” yaşama müdahale etmek- yaşamın içinde yerimizi almak” zorundayız.
Gerekliliğine inandığımız ve bilinçlerimizde var olan ortak istemleri kucaklayacağını umduğumuz “Budakdere Köyü kültür Dayanışma kalkınma ve Yardımlaşmayı Destekleme Derneği’nin” ülke genelinde ve Avrupa’daki Budakdere’lilerin örgütlenmesi çalışmasına bünyemizdeki “her can’ın elinden gelen katkıyı esirgemeyeceğinden inancım sonsuzdur.
Derneğimiz kendi kültür, inançlarımızı ve kimliklerimizi yaşama, sonraki kuşaklara aktarma isteğinden doğmuştur. Bu Derneğimizi var eden, Derneğe duyulan gereksinim, bir talebin karşılanmasındandır. Bu anlamda derneğimiz üyelerimizin taleplerini karşılamak için bir araçtırlar.
Bu Derneğin güçlü, etkin olabilmesi, onların kitleselliğinden geçer. Ancak kitlesel olmasının biricik ve yegâne koşulu da, bu kurumların demokratik olması gerekliliğidir. Kısaca denebilir ki; demokratik kitle örgütleri, kitleselliklerini demokratik olmalarına borçlu olan örgütlerdir.
Bizler yani Tüm Budakdere’lilerin Derneğimizi Daha etkin kılmak için katkı koyacağına başta da belirttiğim gibi inancım sonsuzdur. Bir serçe kuşu kadar olabilmek çok anlamlıdır. Bir serçenin yaptıklarını kendimize şiar alarak konuşmamı tamamlamak istiyorum.
Rivayet bu ya bir vakit doğada büyük bir yangın olur. Serçe kuşu bu yangını söndürmek için seri bir şekilde en yakın su birikimi olan bir kaynaktan bir damla suyu gagasıyla taşıyarak yangını söndürmeye müdahale ediyor. Öyle bir gayret gösteriyor ki yangın karşısında çaresiz kalan diğer canlıların dikkatini çekiyor canlılardan biri;
Hey sen ne yapıyorsun bir damla suyla yangın mı söner diye çıkışır.
Serçenin cevabı şu olur; “Ben kendime düşen görev yapıyorum elimden gelen bu” diye yanıtlar. Yorumu sizlere bırakıyorum.
Yönetim Kurulu ve tüm üyelerim adına saygı ve sevgilerimi sunarım
Dostlarla dostluk ve sevinç içinde kalın.
29 Mart 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
BÜLTEN

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder