SAMSUN LADİK BUDAKDERE KÖYÜ KÜLTÜR DAYANIŞMA KALKINMA
VE YARDIMLAŞMAYI DESTEKLEME DERNEĞİ
WEB SAYFASINA HOŞ GELDİNİZ

13 Nisan 2010 Salı

BAŞKANIMIZIN KONUŞMASINDAN

Sevgili Budakdereliler
Dernekler yöneticileri ve dernek üyeleri çalışmaları yaparken sorumluluklarının bilincinde olarak hareket etmelidir.Irk,din,mezhep,siyasi görüş vb. hiç bir ayrılığı olmayan insanlarımızi bir birine düşmanlaştırma politikası gütmemelidirler.Hizmet halkımızın mutluluğu ve yaşam seviyesinin yükseltilmesi için yapılacaksa,bunu yapalım derken insanımızı birbirine düşürecek tutumlar amaca uygun düşmeyecektir öyleyse,karalama ve dedikoducu yaklaşımlardan uzak,köylülerimiz arasındaki dostluk ve akrabalık bağlarını zayıflatmayacak yaklaşımlar beklenmelidir.
Dernek yöneticilerimiz ve üyelerimiz çalışmalar yaparken ,köylülerimizin birlikte yardımlaşarak dayanışma duyguları içinde yaşamaları ve birlikte yaşamlarından mutlu olmalarını sağlayacak yollar izlemelidir.Yukarıdan eleştirmek yerine bizzat katılarak çalışmaların içinden eksikleri eleştirmek,eksiklerin tamamlanması, daha iyiye daha güzele ulaşmak uğruna eleştirmek ve bu uğurda emek sarf etmek de en doğrusu ve makbul olanıdır.Elbette ki derneğimiz varlık nedenlerini köylülerimizn birlik ve dayanışmasına mutluluğuna adamalılar, yöneticileri de buna uygun davranmalı demokratik yöntemleri benimsemeli ve köylülerimiden kopmadan çalışma yapmalıdırlar.
Toplumsal yaşantının temel taşı, insan ve insanın topluma göre kendini konumlandırışıdır. İnsanı insan yapan temel özelliği,toplumsal bir varlık oluşudur.Toplumsal yaşantının da temeli,insanların bir arada yaşarken,genel olarak ortaklaşa yapılan her şeyde belli kurallara uyma zorunluluğudur.
Bir arada yaşamanın getirdiği olgulardan biri de,insanların birbirlerini kırıp dökmeden ortak yaşantı içinde yanlışları doğru bir şekilde çözümlemeleridir.Bunun yöntemi de insanların ve de toplumların yanlışlarını görmeleri ve bunları giderecek cesareti göstermeleri mevcut olan yanlışı kabullenmeleri ve ortadan kaldırmalarıdır.Bunun en güzel aracı da eleştiri ve özeleştiridir.
İnsan düşünen bir varlıktır. Düşünen varlık, doğası gereği, içinde bulunduğu toplumsal yapıya karşı da sürekli eleştireldir. Burada sorun bu düşünen ve eleştiren varlığın eleştirilerini salt yorumlamayla mı sınırladığı, yoksa değiştirme ve dönüştürme düzeyine mi vardırdığıdır.
Eleştiri,gerek tek tek bireylerin gerekse de tüm toplumun yanlış ve eksiklerinin görmesine yarar.Özeleştiri ise,yanlışları kabullenme ve görmenin yarattığı olgunluk ortamında bir daha bu yanlışlıkları yapmamanın temel güvencesi sayılır.Zira,yanlışı veya eksikliği kabul etmek ya da görmek bir daha aynı yada benzer yanlışlıkları yapmamak anlamına gelmelidir.Yoksa eleştiriyi geçiştirmek ve her hangi bir gelişme ve ilerlemeye tekabül etmeyen bir şekilde sadece günah çıkarmak anlamında yapılan bir özeleştiri , gerçek bir özeleştiri olamaz.Özeleştirinin amacı,eksik ve yanlışlarını kabul etmek yanında,bir daha bu türden yanlışların yapılmaması için gösterilen iradenin göstergesi olmasıdır.
Eleştiri,kötü niyet ve amaçlar güdülmediği takdirde bir soruna parmak basmak ve gelişme ve ilerlemeye engel oluşturan olguların belirlenmesi açısından temel itici güçtür.Eleştiri,yapıcı olduğu zaman daha da mükemmele yaklaşmanın yol ve yöntemlerini göstermesi bakımından da büyük önem taşımaktadır.Çünkü her eleştiri kendi içinde yanlış ve eksikleri belirtme yanında , doğru ve yapılması gerekenleri de içinde barındırır.Eleştirinin temel amacı,bireyde ve toplumda aksayan yönleri bulup çıkarmak ve bunların çözümüne katkı sunmaktır.Bu amacı gütmeyen bir eleştiri , eleştiri değildir.
Özeleştirinin esası da, günah çıkarmak olmamalıdır.Amaç aksayan yönlerin kabulü ve bunların ortadan kaldırılması için samimi iradenin gösterilmesidir.Özeleştiri,günü ve sorunu geçiştirmek amacıyla kullanılıyorsa aynı yanlış ve eksikliklerin devamı kaçınılmazdır.Bu da gerileme ve giderek daha çok yanlışlara davetiye çıkarmaktan başka bir anlam taşımaz.Özeleştiride günü birlik ve süreklilik arz ediyorsa , bu kadar etkili bir silahın da içi boşaltılmış olur.Sürekli aynı eleştirilere maruz kalınıyor ve aynı türden özeleştiri yapılıyorsa orada bir değişim,gelişme ve ilerlemeden bahsetmek olanaksızdır.
Eleştiri ve özeleştiri,toplumun ve bireylerin yanlışlarını görüp düzeltmesinin bir kaldıracı olarak kullanıldığı oranda,bireylerin ve toplumun gelişip ilerlemesinin temelidir.Bunu özüne uygun kullanmayan birey veya toplumların gelişip ilerlemesinin olanağı yoktur.
Eleştiri ve özeleştiri her koşul ve durumda aynı biçimlerde uygulamak bir diğer yanlışa yol açar.Günü birlik ve her zaman her yerde yapılacak eleştiri ve özeleştiri,bu mekanizmayı yozlaştırır.
Eleştiri ve özeleştiri,birey ve toplumların gelişimi ve ilerlemesinin önemli bir aracıdır.Aynı zamanda demokrasi kültürünün bir toplumda yerleşip yerleşmediğinin de bir göstergesidir.Eleştiriye tahammülü olmayan bir toplumsal sistemin,bireylerin ya da yöneticilerin demokrat olabilmeleri olanaklı değildir.Tek tek ilişkilerden tüm toplumsal sisteme tam demokrasi damgasını vurmuyorsa,orada eleştiri ve özeleştiri mekanizmasından söz edilemez bile.Ve yine aynı şekilde özeleştiri yapmayan tek tek bireylerden sisteme kadar herkes ya da her şeyin demokrat olmaları mümkün olmadığı gibi,gelişme ve ilerlemeden yana olmaları da mümkün değildir.
Belirleyici olan emek ve eğitimdir. Tüm sorunları aşmanın en temel yolu emek ve eğitimdir. Pratik içinde olup da yanlış yapmayan, hayal kırıklığına uğramayan yoktur. Hiç bir şey yapmayanın yanlışı da olmaz,Yaşamında yanlış yapmaktan korkanların hayal ve umutları da olmamıştır. Umudu ve hayalleri olmayan bir insan düşünülemez.Her şeyin ilacıdır emek. En net, en basit, en sade ve en anlaşılır hali ile eleştiri özeleştiri, emektir. Eleştiri özeleştiri, emeğin ve eğitimin en yoğunlaşmış halidir. Eleştiri özeleştiri, büyük bir değerdir. O insana verilen en büyük değerdir.
Eleştiriler hakaret kırıcılık vs. içermemek üzere dostlar bazında yapılır. düşmanlarsa eleştirilmez teşhir edilir.Yapılan hatalardan dersler çıkarmak tekrarını yapmamak ne kadar önemli ise özeleştiri de o derece anlamlı olur.Burada dikkate değer yön eleştiri ve özeleştiride ne derecede gerçekçi payımız var ne derece haklıyız sorusu sorulmalıdır.Aksi taktirde hiç bir anlam ifade etmez.Sistematik yapılan bu temel ilke varacağımız amaç hedefleri belirlemede bir kilometre taşıdır.Bu aracı dürüst ve samimiyetle kullanalım.
Haksız ve yanlış yapılan eleştiriler,mesele veya sorun iyice irdelenmeden anlaşılmadan yapılan eleştiriler eleştirilenin azmini ve şevkini kıracağından asla sorun özümsenmeden yapılmamalıdır,eleştiri bir öç alma intikam alma eleştirileni mücadele azminden vazgeçirmeye dönüşmemeli tam tersine ,onun yanlışını iyice görmesini sağlama ve yolunda daha emin ve kararlı olmasına yardımcı olmalıdır.Kullanılan dil sert ve keskin değil,yumuşak samimi dostça duygularla yapılmalı ve kazanmak amaçlı olmalıdır.
Yapılan bir iş veya o işi yapan veya yapanlar eleştiriliyorsa,eleştirenlerde o iş üzerinde emek vermiş o alanda uzun zaman bulunmuş ve yetkinleşmiş, emeğini düşüncesini zamanını her şeyini ortaya koymuş veya eğitimini almış olmalıdır.
Uzaktan laf atıp, ne oldu, yarattığım sonuç ne demeden, çekip giden insanlar değil, lafını söylerken, lafın gereklerini yerine getiren insanlar olmalıyız.Dürüstlük budur ve eleştirinin gereği budur.
Her zaman söylemişimdir ,derneklerüyelerinin mutlu olması,acı tatlı günlerin birlikte paylaşılması,acıların hafifletilmesi mutluluğun artması uğruna kurulmuş, oluşturulmuş araçlardır ve bu araçlarda bir birinden koparılmadan işbirliği işinde gelişerek ve ortak hizmet üretmek için çok çalışmalı ve köylülerimize laik olmalıdır.
Saygılarımla


NEDEN ÖRGÜTLENMEK GEREKİYOR

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, çeşitli yerlerde, çeşitli kurumlarda çalışıyoruz.
Belki farklı görüşlere inanıyor, farklı siyasi partileri destekliyoruz.
Ancak hepimizin ortak bir noktası var;
Yaşamak için çalışmak ve emek-gücümüzü satmak zorundayız.
İster fabrikalarda ya da bürolarda, okullarda, ister devlet kuruluşlarında, ister özel şirketlerde, isterse belediyelerde olsun hayatımızı buralardan aldığımız ücretlerle sürdürüyoruz.
Dertlerimiz aynı, sorunlarımız ortak.
İnsanca bir yaşam istiyoruz, işimiz olsun istiyoruz!
Çünkü bizim için işsizlik açlık demekti
Ücret zammı istiyoruz!
Çünkü işverenimiz olan hükümetler, her gün, her şeye zam yaparak, zaten düşük olan ücretlerimizi sürekli eritiyorlar.

Çalışma şartlarımızın iyileştirilmesini istiyoruz!
Çünkü sürekli bürokratik terörle, aşağılanmayla, adam kayırmayla karşı karşıya kalıyoruz.
Geleceğe güvenle bakmak istiyoruz!
Çünkü kendimize, ailemize, çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlamak istiyoruz. Okumak, gezmek, eğlenmek bizim de hakkımız. Biz, sürekli kıt- kanaat geçinmek, markete gitmek için bile maaş günlerini beklemek istemiyoruz.
Sosyal haklar istiyoruz!
Çünkü yıllarca ödediğimiz keseneklerin ve vergilerin karşılığını almak, bizim en doğal hakkımızdır. Vergi ve keseneklerimizin birilerine ucuz kredi olmasını değil; ucuz konut, hastane, kreş, okul, eğitim araç-gereci olarak bize dönmesini istiyoruz.
Adil yönetilmek istiyoruz!
Çünkü her gelen siyasi iktidarın kendi yandaşlarını başımıza amir olarak dikmesini, tayinimizi yer değiştirmemizi, ödüllendirilmemizi kendi yandaşlarına öncelik vererek yapmasını istemiyoruz. Liyakatin belirleyici olmasını istiyoruz.
Kısacası biz:
Bütün zenginlikleri ve değerleri üretenler olarak, bu değerlerden, refah ve gelişmeden hakkımız olan payı, adaleti, huzuru, güveni istiyoruz.

Peki, alabiliyor muyuz?
Hayır!
Anayasa ve yasalardaki haklarımızı, işçi kardeşlerimiz gibi toplu sözleşme haklarımızı kullanabiliyor muyuz?
Hayır!

Peki, Ama Neden?
Çünkü önemli yanlışlar yapıyoruz.

Peki, yanlışlarımız neler?
“Bana değmeyen yılan bin yaşasın” diyoruz.
Yasaların bizi koruyacağını sanıyoruz. Yasalar yeterli olmuyor.
Ayrıca, bir üstümüzdeki amirler, yöneticiler tarafından kolayca çiğneniyor, haklarımız gasp ediliyor.
Sorunlarımızın çözümünü boş vaatler veren hükümetlerden, hükümet memuru olmuş, bir yerlere payanda olmuş kişi ve kuruluşlardan bekliyoruz.
“Ben olmasam da birileri hak arıyor, bir kazanım olursa bende faydalanırım nasıl olsa” diyoruz.
Basit bir görev değişikliğini, idareciliği daha önemli görüyor, arkadaşlarımızı, değerlerimizi satıyoruz.
Bizim için hak arayan, risk alan, bedel ödeyen kişileri acımasızca eleştiriyor, aşağılıyor, destek vermek yerine şevklerini kırıyoruz.
Ya da tek başımıza hak aramaya kalkıyoruz.
Aynı şartlarda yaşıyor, birlikte üretiyoruz.
Ama haklarımızı tek başımıza elde etmeye, küçük kurnazlıklarla günü kurtarmaya çalışıyoruz.
Başaramıyoruz…

Neden?
Çünkü örgütlü değiliz!
Hükümetlerin yasama yetkileri, güvenlik güçleri, teftiş kurumları, sarı sendikaları, birlikleri ve siyasi payandaları var.
Hükümetlerin, bizim kafamızı karıştıran, gerçekleri bizden gizleyen gazeteleri, radyoları ve televizyonları var.
Hükümetler, hem ekonomiye hem de siyasete egemen.
Hükümetler güçlü.
Çünkü onlar örgütlü.
Bütün zenginlikleri biz üretiyor, biz yaratıyoruz, geleceğe nesiller hazırlıyoruz.
Ama payımızı alamıyoruz.
Haklarımızı almak ve geliştirmek için güçlü olmamız gerek.
İşverenimiz olan hükümetler karşısında güçlü olmanın yolu, en az onlar kadar örgütlü olmaktan, tepkisini göze alamayacakları kadar büyük bir kitle olmaktan geçer.
Doğru yerde ÖRGÜTLENMEK, ortak çıkarlar temelinde, ortak hedefler için birleşmek demektir.
Binlerden, yüz binlerden oluşan örgütlü çalışanlar YENİLMEZ BİR GÜÇTÜR. Fakat sen yoksan hep bir eksiktir. Çözümün parçası olamıyorsan, sorunun parçasısındır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BÜLTEN

BÜLTEN