SAMSUN LADİK BUDAKDERE KÖYÜ KÜLTÜR DAYANIŞMA KALKINMA
VE YARDIMLAŞMAYI DESTEKLEME DERNEĞİ
WEB SAYFASINA HOŞ GELDİNİZ

17 Mart 2012 Cumartesi

KONUŞMA METNİ

Cumhuriyetin eşit haklarından mahrum bırakılmış vatandaşları hoş geldiniz

Cumhuriyetin kimsesizleri,ötelenmiş,ötekileştirilmiş, dışlanmış,yok sayılmış halleriyle şiddete ve katliamlara inat hak diyenler….hoş geldiniz

sıvas,maraş,corum,dersim malatya ve nice yerlerde yaşanmış acı hikayelerin susan sahipleri olmayacağız diyenler hoş geldiniz..

Kişisel özgürlükler,sosyal dayanışma ve paylaşımcılık,insanların eşitliği,kadın erkek eşitliği gibi insancıl değerleri benimseyenler hoşgeldiniz…

Siyasi iktidarlar cami temeli değil hastane ve okul temeli atsın diyenler

Zorunlu din dersleri kaldırılsın diyenler…

Herkes farklılıklarıyla eşit koşullarda kardeşçe birarada yaşasın diyenler.hoşgeldiniz

Biz köylerimizde cami istemiyoruz cem evleri bizim ibadet yerimizdir diyenler

yurttaşlar arasında savaş şiddet ve nefret istemeyenler

İnsanda olanı insana isteyenler,

Sevgi dayanışma dostluk ve eşitlik isteyenler hoşgeldiniz.

Sevgili dostlar,

Biz Aleviler, kerbela’dan bugüne yüzyıllar boyu baskı ve kıyımlara uğramış olan, baskı, kıyım ve toplumsal önyargılar nedeniyle inancımızı, kültürümüzü zor koşullarda yaşamak zorunda kalmış bir topluluğuz. Kerbela katliamından sonra 13. yüzyılda Baba İshak ve Baba İlyas’dan sonra başlayan Alevi kırımları, Şahkulu katliamı, Yavuz Sultan Selim, Ebu Suut’un fetvası ile yapılan katliamlar, Kuyucu Murat’ın büyük kıyımı sonrasında küçük çaplı yöresel de olsa, İttihat ve Terakki dönemine kadar sürmüştür. Cumhuriyet sonrası, Dersim’den, Maraş’a, Çorum’dan Malatya’ya, Sivas’tan Gazi katliamına birçok kez kıyıma uğradık. Kılıçtan geçirildik, asıldık, kurşuna dizildik, diri diri yakıldık.

Bütün baskılara kıyımlara rağmen sevgiyi inancımızın temeline koyduk. İnançların, dillerin ve kültürlerin muhasipliğine inandık. “Benim kabem insandır” diyerek insan sevgisini kutsadık. “72 millete bir nazarda bakarak” ırkçılığa karşı halkların kardeşliğini savunduk.

Hz.hüseyin

Zalimin zulmüne karşı çıkmamak, mazluma yapılacak en büyük kötülüktür. Ben zalimlerle birlikte varlık içinde yaşamayı alçaklık sayarım. Zalime karşı gelerek bulacağım ölümü ise yücelik sayarım…". Diyerek İmam Hüseyin Aleviler için bir direniş abidesi olmuştur

Baba İshak, Baba İlyaslardan hak aramayı, Şeyh Bedrettin’den “yarin yanağından gayrı her şeyde hep beraber olabilmeyi” Yunus Emre’den “yaradılanı yaradandan ötürü sevmeyi, Hacı Bektaş Veli’den “okunacak en büyük kitabın insan olduğunu”, Pir Sultan’dan direnmeyi, haksızlıklar karşısında başkaldırıyı öğrendik. “severken Karacaoğlan, ipe giderken Pir Sultan” olduk.

“HEPİMİZ PİÇİZ”! Böyle buyurdunuz, haklısınız “Hepimiz piçiz”…
Tarihimizden kopardınız, dillerimizi yasakladınız, katlettiniz, sürgün ettiniz... Size göre bunlar piçleştirme, bize göre asimilasyon.
Önce “Türkmen”leri kestiniz, sonra devletinize bir ulus gerekince herkesi “Türk” yapıverdiniz. Ermenileri ve Rumları sürdünüz, katlettiniz, mallarını yağmalayarak sermayeyi de millileştirdiniz.
Şimdi de gelip geçmişini arayanlara, dedesinin mezarını, kayıp akrabalarını, dilini arayanlara “piç” diyorsunuz. Haklısınız piçiz!
Sizin yeniden tarih icat eden Türk Tarih Kurumunuz, güneş-dil teorileriniz, anadil yasaklarınız, şapka kanununuz, Orta Asya masallarınız, kardeşe düşman atasözleriniz, akrabaları ayıran “misak-ı milli” sınırlarınız, ulusal çıkarlarınız, ilkokul antlarınız piçleştirmekse biz de bu tezgahtan çıkan tohumlar olarak piçiz...
Katliamlarınız, mağaralarda gazla boğduklarınız, diri diri yaktıklarınız, işkence haneleriniz, dar ağaçlarınız, yağmacı atsızlarınız, intikam tugaylarınız, kaybettikleriniz, gizlediğiniz mezarlar piçleştirmekse biz de dedesini tanımayan, geçmişini bilmeyen çocuklar olarak pekala piçiz!
Kart-kurt sesi çıkaranlar Kürt’tü, Çerkesler zaten haindi, Lazlar fıkralarda geçen varlıklardı, Ermeni olmayı küfürden saydınız, Pontuslar zaten yoktular, Türkmenleri cahil, Arapları pis, Alevileri “mumsöndüren” ilan ettiniz, yok saydınız, aşağıladınız… Şimdi gelip bize “piç” diyerek hakaret ettiğinizi mi sanıyorsunuz?
Biz piç olmayı cellât olmaya tercih ederiz!
Uludere’de halkın üzerine F-16’larla bomba yağdıran pilotlarınız, Hrant’ı arkadan vuran beyaz berelileriniz, hep bir gece “ansızın” gelen genç atsızlarınız, kanla yazan köşe yazarlarınız, işkencecileriniz, taş atan çocuklara tecavüz eden gardiyanlarınız sizin olsun.
Biz insan olmayı, insan kalmayı tercih ederiz!
İşte bu yüzden, hepimiz Hrant’ız!
İşte bu yüzden, oğullarının mezarını arayan analarız, cezaevlerinde devrimciyiz, anadilini arayan çocuklarız, isyan ateşini söndürmeyen Kawa’larız, Pir Sultan’ın yolunda canlarız, Şeyh Bedreddin’lerin yoldaşlarıyız!
Biliyoruz! Medeniyetler beşiği bu topraklarda özgür bir gelecek mayalanıyor.
Hrant Dink kendisini en son güvercine benzetmişti. Hem tedirginliği açısından hem de özgürlüğü. Bu kadar güzel, bu kadar cesurca duygularını ortaya koyan bir yüreğin bu topraklarda yetişmiş olması bize umut veriyor. Biz buna cesaret demeyi yeğliyoruz, arkadan gelip kurşun sıkmaya cesaret değil, korkaklık diyoruz. Korkuyorsunuz.
Korkunuzu gerçeğe çevireceğiz! Son okuduğum Dergahın Sırrı kitabında , "Her iktidar gücünün zirvesine çıktığında kendisinden başkasına tahammül edememe sendromuna yakalanır " şeklinde bir tanımlamayla karşılaştım ve hoşuma gitti. Bu tanımlamayı günümüz iktidarına uyarlamaya karar verdim.
Önce şunun altını çizmek gerekiyor: Bir iktidarın gücünün zirvesine çıkması demek, yükselişinin vardığı en üst noktaya (maksimum noktaya) gelmiş olması demektir. Bunun bir dağın tepesi olarak düşünebiliriz. O tepeye çıktıktan sonra tepenin genişliğine bağlı olarak ( halk kitlelerine ne kadar dayanıyor) o tepede gezinirsiniz ama kaçınılmaz olarak sizi iniş bekliyordur.
Bu günkü AKP iktidarı tam da bunu yaşamaktadır. Kendilerinin de dedikleri gibi 12 Haziran 2011 genel seçimleriyle %50 oy alarak ustalık dönemine girdiler yani iktidarları zirve yaptı. Tam da o tarihten itibaren tahammülsüzlükler artış göstermeye başladı. Artan tahammülsüzlük giderek süreklilik kazandı ve bir sendroma dönüştü yani kronikleşti .
Sürekli özgürlükten bahsettiler ,kendi özgürlük alanlarını genişlettiler ama toplumun özgürlük istemlerini zorla bastırmaya başladılar. Zulme uğradıklarının sürekli altını çizdiler, zulümden kurtuldular ama kendileri gibi düşünmeyenlere zulüm uygulamaya başladılar. Adalet dediler ama toplumun her yanını zindana çevirdiler. Kendi çıkarları gerektiğinde her yasal düzenlemeyi bekletmeden yaptılar ama on binlerce insanı içeri tıkan terörle mücadele yasasında hiçbir değişikliğe gitmediler ve sürekli geçiştirdiler. "Halkın seçtiklerini ezdirmeyeceğiz" diye bangır bangır bağırıyorlar ama halk tarafından seçilmiş 9 milletvekilini 9 aydır içeride tutmaya devam ediyorlar. Bütün bunlar iktidarın gücünün zirveye ulaştığının en büyük kanıdır ve bu yüzdendir ki tahammülsüzlük kaçınılmazdır.
Artık ülke içinde daha çok çatışıyorlar, komşu devletlerle daha çok sürtüşüyorlar, kendi cemaatleriyle kapışıyorlar, her şeyin en doğrusunu bildiklerini ve yaptıklarını iddia ediyorlar. Suni gündemlerle ülkeyi yönetiyorlar . İşte bundandır ki AKP iktidarı yükselişini bitirdi ve inişe başladı. İniş çıkıştan çok daha sancılı olur ve oluyor. Dikkat edilirse tek millet vurgusu daha fazla yapılmaya başlandı, ırkçı söylemler artış gösteriyor. Son Taksim mitingi bunun en ciddi örneği. Hükümeti temsil eden İçişleri Bakanının konuşma biçimi ve kapsamı , açılan pankartlardaki sloganlar, Azerilere yapılan katliamı kınama mitinginden çıkıp nefret ve kinle yüklü bir mitinge dönüşmüştür.
İktidarın iktidar hırsı öyle bir noktaya vardı ki kendisine oy verenlerin kimler olduğunu bile unuttu. "Millet istiyor" derlerken de Alevileri, Kürtleri, Ermenileri, Arapları, Lazları, Süryanileri, demokratik bir Türkiye'den yana olan Türkleri bu kavramın dışında tutuyorlar.
İktidarın tahammülsüzlük sendromunun bir nedeni de , iktidarın güçlü bir muhalefetten yoksun oluşudur. İktidarın oylarıyla muhalefetin oyları yaklaşık olarak birbirine eşit. Nicel olarak bu eşitlik ne yazık ki nitel bir eşitlikten çok uzakta. Muhalefet, iktidarın yarattığı suni gündemlerin peşine takılmış , başbakanın politik dilini taklit etmektedir. Nedenler değil sonuçlar tartışılıyor, bireyler eleştiriliyor, fikirsel mücadele arka planda kalıyor.Projelere projeyle karşılık vermek yerine duygusal tepkiler tercih ediliyor. Son 4+4+4 eğitim projesinde muhalefetin, 8 yıllık kesintisiz eğitimin olumsuz sonuçları ortadayken(köy okullarının kapatılması , taşımalı eğitimin yol açtığı olumsuzluklar) Türkiye'nin sosyolojik yapısına uygun olmayan sistemi savunmak konumuna düşmesi büyük bir tahlilsizliktir.
İktidarın tahammül edememe sendromu, muhalefetin politika üretememe sendromuyla birleşince ülkenin demokratikleşme süreci büyük bir kesintiye uğradı. Kitlelerin ekonomik, demokratik hak gaspı hız kazandı ve ülkenin üzerine koyu bir sis bulutu çöküverdi. Ne yazık ki yakın bir gelecekte çoğunluğu mutlu edecek bir ışık görünmüyor. Tahammül edememe sendromu toplumu daha da germeye aday gözüküyor. Gericiliğe, yobazlığa, din ve inanç baskısına, faşizme, adaletsizliğe, eşitsizliğe, ayrımcılığa, her türlü emek sömürüsüne karşı özgür toplum dileğiyle Saygı ve sevgiler sunuyorum.

30 Haziran 2010 Çarşamba

20 Nisan 2010 Salı

SEMAH KURSUMUZDAN GÖRÜNTÜLER






Bütün evren semah döner
Aslına ermektir hüner
Aşkından güneşler yanar
Dilden (Sözlen) anlatılamazki...!!!

Orta asya bozkırlarında evrensel bütünlük, insan ve doğa merkezli barış için, bereket-bolluk, dostluk ve kardeşlik için yapılan Brahmanist; Zerdüşt; Şamanist törenlerden aldığı temel kültürle ve yol bir-sürek bir ilkesi ile Güneşin doğduğu yerden Güneşle birlikte doğup Güneşle yıkayarak yüzlerini; Işık ışık akan, döne döne Anadoluya gelirken ışık saçan sevgi saçan, ışığı yine ışıkla yakan, Kırklar’la Cem birleyip ilahi aşk ve cezbe ile Semaha durup yel-yepelek pervane olup odlara yanan, halk ile bütünleşip bir can bir vücut olup dara duran canların birden kalkıp yükselişi, arşa yükselişi, aşka gelip haykırışıdır, ulaşılmayacak yere ulaşmasıdır, yıldızlaşmasıdır Semah.

Orta Asya bozkırlarında
Anadolu ovalarında;
Ceylanlara karışıp;
Semah döndük
Al kırmızı Turnalar gibi
Ulu şahinler misali
Üç gün üç gece
Kırk gün kırk gece

Mansur darında erirler, akarlar; katre iken umman; zerre iken Güneş olurlar. Emek inan (İnsan), sevgi vadisinde Kırklar Semah’ında Can olurlar. Seslenirler, Orta Asya’dan kopup gelen nidalarıyla Anadolu insanlarına, tüm evrene, barış, dostluk, kardeşlik diye. İsyan ederler zalime, zorbaya, mürkire yobaza, şekilciye.Orta çağın temel üretim aracı olan toprak-otlak zemininde gönül sevdasının özünde İnsanı kutsayarak




Hz. Ali’yi mürşid-rehber, Hacı Bektaş-ı Veli’yi Pir bilirler. Geleneksel başkaldırılarını yeniden yorumlarlar. Anadoluya özgü bir inanç yolu oluştururlar; Kirlenen paslanan her gönlü sevgi yağmuru ile yıkarlar; Toplumsala bürünen bireysellikleri içinde arılaşır bal yaparlar, İnançlarını aşarak evrensele çengel atar toplumun inancı düşüncesi olmayı başarırlar. Çünkü artık ölümsüzdürler. Aklın kuşatıcılığında sonsuzu yaşarlar. Egemene kafa tutarlar. Yalınlıktır durumları artık; Çünkü ikiliği aşıp bir olmuşlardır, Söylence zemininde özlem olup uçarlar gönül ekip gönül biçerler. Çünkü artık halk olmuşlardır, onunla kaynaşmışlardır.Semah Kendini Aşıp Öz’e ulaşmaktır:

Haşaki bizim Semahımız
Oyuncak değildir.
O bir aşk halidir
Salıncak değildir
Herkimki semahı
Bir oyun sayar
Onun namazı
Kılınır değildir(Hz.Hünkâr Hacı Bektaşi Veli)

Semah’ın Öğretisi;

Aşk’ı manada görebilmek İnsan-ı Kâmile erişebilmek Yetmiş iki millete bir gönül gözüyle bakabilmek Elsiz, dilsiz, ve belsiz şu âlemde seyran eylemek Kendini bir kenara koyarak insanlığa hizmet edebilmek.Hep incinip hiç incitmeden yaşamak Gördüğünü örtüp görmediğini söylememek
Semah’ın Felsefesi;
Gönülde gizli mânâ yazılıdır, dile gelmez Bu mânâ ancak gönülü yol bulana feth olur.Gönül bahrinde yol bulan, ne inci isterse dalıp çıkarır.Gönlü bırakıp sûrete bakanlar, gaflet ipini boyunlarına takmış olurlar.Gaybi (Kaygusuz Abdal)

14 Nisan 2010 Çarşamba

ÜYE KAYIT FORMU

AÇILAN SAYFADA DOWNLOAD NOW BASIN ÜYE KAYIT FORMU BİLGİSAYARINIZA KAYDEDİLSİN KAYDETTİĞİNİZ ÜYE KAYIT FORMU DOSYASINI AÇIN İSTENİLEN YERLERİ DOLDURDUKTAN SONRA ÜYE KAYIT FORMU DOSYASINI
budakderekoyu@hotmail.com adresine email gönderin

TEKNİK DESTEK SAĞLAYAN FIRAT GÜVENDİ'YE TEŞEKKÜR EDERİM

SEMAH EKİBİ

13 Nisan 2010 Salı

BAŞKANIMIZIN KONUŞMASINDAN

Sevgili Budakdereliler
Dernekler yöneticileri ve dernek üyeleri çalışmaları yaparken sorumluluklarının bilincinde olarak hareket etmelidir.Irk,din,mezhep,siyasi görüş vb. hiç bir ayrılığı olmayan insanlarımızi bir birine düşmanlaştırma politikası gütmemelidirler.Hizmet halkımızın mutluluğu ve yaşam seviyesinin yükseltilmesi için yapılacaksa,bunu yapalım derken insanımızı birbirine düşürecek tutumlar amaca uygun düşmeyecektir öyleyse,karalama ve dedikoducu yaklaşımlardan uzak,köylülerimiz arasındaki dostluk ve akrabalık bağlarını zayıflatmayacak yaklaşımlar beklenmelidir.
Dernek yöneticilerimiz ve üyelerimiz çalışmalar yaparken ,köylülerimizin birlikte yardımlaşarak dayanışma duyguları içinde yaşamaları ve birlikte yaşamlarından mutlu olmalarını sağlayacak yollar izlemelidir.Yukarıdan eleştirmek yerine bizzat katılarak çalışmaların içinden eksikleri eleştirmek,eksiklerin tamamlanması, daha iyiye daha güzele ulaşmak uğruna eleştirmek ve bu uğurda emek sarf etmek de en doğrusu ve makbul olanıdır.Elbette ki derneğimiz varlık nedenlerini köylülerimizn birlik ve dayanışmasına mutluluğuna adamalılar, yöneticileri de buna uygun davranmalı demokratik yöntemleri benimsemeli ve köylülerimiden kopmadan çalışma yapmalıdırlar.
Toplumsal yaşantının temel taşı, insan ve insanın topluma göre kendini konumlandırışıdır. İnsanı insan yapan temel özelliği,toplumsal bir varlık oluşudur.Toplumsal yaşantının da temeli,insanların bir arada yaşarken,genel olarak ortaklaşa yapılan her şeyde belli kurallara uyma zorunluluğudur.
Bir arada yaşamanın getirdiği olgulardan biri de,insanların birbirlerini kırıp dökmeden ortak yaşantı içinde yanlışları doğru bir şekilde çözümlemeleridir.Bunun yöntemi de insanların ve de toplumların yanlışlarını görmeleri ve bunları giderecek cesareti göstermeleri mevcut olan yanlışı kabullenmeleri ve ortadan kaldırmalarıdır.Bunun en güzel aracı da eleştiri ve özeleştiridir.
İnsan düşünen bir varlıktır. Düşünen varlık, doğası gereği, içinde bulunduğu toplumsal yapıya karşı da sürekli eleştireldir. Burada sorun bu düşünen ve eleştiren varlığın eleştirilerini salt yorumlamayla mı sınırladığı, yoksa değiştirme ve dönüştürme düzeyine mi vardırdığıdır.
Eleştiri,gerek tek tek bireylerin gerekse de tüm toplumun yanlış ve eksiklerinin görmesine yarar.Özeleştiri ise,yanlışları kabullenme ve görmenin yarattığı olgunluk ortamında bir daha bu yanlışlıkları yapmamanın temel güvencesi sayılır.Zira,yanlışı veya eksikliği kabul etmek ya da görmek bir daha aynı yada benzer yanlışlıkları yapmamak anlamına gelmelidir.Yoksa eleştiriyi geçiştirmek ve her hangi bir gelişme ve ilerlemeye tekabül etmeyen bir şekilde sadece günah çıkarmak anlamında yapılan bir özeleştiri , gerçek bir özeleştiri olamaz.Özeleştirinin amacı,eksik ve yanlışlarını kabul etmek yanında,bir daha bu türden yanlışların yapılmaması için gösterilen iradenin göstergesi olmasıdır.
Eleştiri,kötü niyet ve amaçlar güdülmediği takdirde bir soruna parmak basmak ve gelişme ve ilerlemeye engel oluşturan olguların belirlenmesi açısından temel itici güçtür.Eleştiri,yapıcı olduğu zaman daha da mükemmele yaklaşmanın yol ve yöntemlerini göstermesi bakımından da büyük önem taşımaktadır.Çünkü her eleştiri kendi içinde yanlış ve eksikleri belirtme yanında , doğru ve yapılması gerekenleri de içinde barındırır.Eleştirinin temel amacı,bireyde ve toplumda aksayan yönleri bulup çıkarmak ve bunların çözümüne katkı sunmaktır.Bu amacı gütmeyen bir eleştiri , eleştiri değildir.
Özeleştirinin esası da, günah çıkarmak olmamalıdır.Amaç aksayan yönlerin kabulü ve bunların ortadan kaldırılması için samimi iradenin gösterilmesidir.Özeleştiri,günü ve sorunu geçiştirmek amacıyla kullanılıyorsa aynı yanlış ve eksikliklerin devamı kaçınılmazdır.Bu da gerileme ve giderek daha çok yanlışlara davetiye çıkarmaktan başka bir anlam taşımaz.Özeleştiride günü birlik ve süreklilik arz ediyorsa , bu kadar etkili bir silahın da içi boşaltılmış olur.Sürekli aynı eleştirilere maruz kalınıyor ve aynı türden özeleştiri yapılıyorsa orada bir değişim,gelişme ve ilerlemeden bahsetmek olanaksızdır.
Eleştiri ve özeleştiri,toplumun ve bireylerin yanlışlarını görüp düzeltmesinin bir kaldıracı olarak kullanıldığı oranda,bireylerin ve toplumun gelişip ilerlemesinin temelidir.Bunu özüne uygun kullanmayan birey veya toplumların gelişip ilerlemesinin olanağı yoktur.
Eleştiri ve özeleştiri her koşul ve durumda aynı biçimlerde uygulamak bir diğer yanlışa yol açar.Günü birlik ve her zaman her yerde yapılacak eleştiri ve özeleştiri,bu mekanizmayı yozlaştırır.
Eleştiri ve özeleştiri,birey ve toplumların gelişimi ve ilerlemesinin önemli bir aracıdır.Aynı zamanda demokrasi kültürünün bir toplumda yerleşip yerleşmediğinin de bir göstergesidir.Eleştiriye tahammülü olmayan bir toplumsal sistemin,bireylerin ya da yöneticilerin demokrat olabilmeleri olanaklı değildir.Tek tek ilişkilerden tüm toplumsal sisteme tam demokrasi damgasını vurmuyorsa,orada eleştiri ve özeleştiri mekanizmasından söz edilemez bile.Ve yine aynı şekilde özeleştiri yapmayan tek tek bireylerden sisteme kadar herkes ya da her şeyin demokrat olmaları mümkün olmadığı gibi,gelişme ve ilerlemeden yana olmaları da mümkün değildir.
Belirleyici olan emek ve eğitimdir. Tüm sorunları aşmanın en temel yolu emek ve eğitimdir. Pratik içinde olup da yanlış yapmayan, hayal kırıklığına uğramayan yoktur. Hiç bir şey yapmayanın yanlışı da olmaz,Yaşamında yanlış yapmaktan korkanların hayal ve umutları da olmamıştır. Umudu ve hayalleri olmayan bir insan düşünülemez.Her şeyin ilacıdır emek. En net, en basit, en sade ve en anlaşılır hali ile eleştiri özeleştiri, emektir. Eleştiri özeleştiri, emeğin ve eğitimin en yoğunlaşmış halidir. Eleştiri özeleştiri, büyük bir değerdir. O insana verilen en büyük değerdir.
Eleştiriler hakaret kırıcılık vs. içermemek üzere dostlar bazında yapılır. düşmanlarsa eleştirilmez teşhir edilir.Yapılan hatalardan dersler çıkarmak tekrarını yapmamak ne kadar önemli ise özeleştiri de o derece anlamlı olur.Burada dikkate değer yön eleştiri ve özeleştiride ne derecede gerçekçi payımız var ne derece haklıyız sorusu sorulmalıdır.Aksi taktirde hiç bir anlam ifade etmez.Sistematik yapılan bu temel ilke varacağımız amaç hedefleri belirlemede bir kilometre taşıdır.Bu aracı dürüst ve samimiyetle kullanalım.
Haksız ve yanlış yapılan eleştiriler,mesele veya sorun iyice irdelenmeden anlaşılmadan yapılan eleştiriler eleştirilenin azmini ve şevkini kıracağından asla sorun özümsenmeden yapılmamalıdır,eleştiri bir öç alma intikam alma eleştirileni mücadele azminden vazgeçirmeye dönüşmemeli tam tersine ,onun yanlışını iyice görmesini sağlama ve yolunda daha emin ve kararlı olmasına yardımcı olmalıdır.Kullanılan dil sert ve keskin değil,yumuşak samimi dostça duygularla yapılmalı ve kazanmak amaçlı olmalıdır.
Yapılan bir iş veya o işi yapan veya yapanlar eleştiriliyorsa,eleştirenlerde o iş üzerinde emek vermiş o alanda uzun zaman bulunmuş ve yetkinleşmiş, emeğini düşüncesini zamanını her şeyini ortaya koymuş veya eğitimini almış olmalıdır.
Uzaktan laf atıp, ne oldu, yarattığım sonuç ne demeden, çekip giden insanlar değil, lafını söylerken, lafın gereklerini yerine getiren insanlar olmalıyız.Dürüstlük budur ve eleştirinin gereği budur.
Her zaman söylemişimdir ,derneklerüyelerinin mutlu olması,acı tatlı günlerin birlikte paylaşılması,acıların hafifletilmesi mutluluğun artması uğruna kurulmuş, oluşturulmuş araçlardır ve bu araçlarda bir birinden koparılmadan işbirliği işinde gelişerek ve ortak hizmet üretmek için çok çalışmalı ve köylülerimize laik olmalıdır.
Saygılarımla


NEDEN ÖRGÜTLENMEK GEREKİYOR

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, çeşitli yerlerde, çeşitli kurumlarda çalışıyoruz.
Belki farklı görüşlere inanıyor, farklı siyasi partileri destekliyoruz.
Ancak hepimizin ortak bir noktası var;
Yaşamak için çalışmak ve emek-gücümüzü satmak zorundayız.
İster fabrikalarda ya da bürolarda, okullarda, ister devlet kuruluşlarında, ister özel şirketlerde, isterse belediyelerde olsun hayatımızı buralardan aldığımız ücretlerle sürdürüyoruz.
Dertlerimiz aynı, sorunlarımız ortak.
İnsanca bir yaşam istiyoruz, işimiz olsun istiyoruz!
Çünkü bizim için işsizlik açlık demekti
Ücret zammı istiyoruz!
Çünkü işverenimiz olan hükümetler, her gün, her şeye zam yaparak, zaten düşük olan ücretlerimizi sürekli eritiyorlar.

Çalışma şartlarımızın iyileştirilmesini istiyoruz!
Çünkü sürekli bürokratik terörle, aşağılanmayla, adam kayırmayla karşı karşıya kalıyoruz.
Geleceğe güvenle bakmak istiyoruz!
Çünkü kendimize, ailemize, çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlamak istiyoruz. Okumak, gezmek, eğlenmek bizim de hakkımız. Biz, sürekli kıt- kanaat geçinmek, markete gitmek için bile maaş günlerini beklemek istemiyoruz.
Sosyal haklar istiyoruz!
Çünkü yıllarca ödediğimiz keseneklerin ve vergilerin karşılığını almak, bizim en doğal hakkımızdır. Vergi ve keseneklerimizin birilerine ucuz kredi olmasını değil; ucuz konut, hastane, kreş, okul, eğitim araç-gereci olarak bize dönmesini istiyoruz.
Adil yönetilmek istiyoruz!
Çünkü her gelen siyasi iktidarın kendi yandaşlarını başımıza amir olarak dikmesini, tayinimizi yer değiştirmemizi, ödüllendirilmemizi kendi yandaşlarına öncelik vererek yapmasını istemiyoruz. Liyakatin belirleyici olmasını istiyoruz.
Kısacası biz:
Bütün zenginlikleri ve değerleri üretenler olarak, bu değerlerden, refah ve gelişmeden hakkımız olan payı, adaleti, huzuru, güveni istiyoruz.

Peki, alabiliyor muyuz?
Hayır!
Anayasa ve yasalardaki haklarımızı, işçi kardeşlerimiz gibi toplu sözleşme haklarımızı kullanabiliyor muyuz?
Hayır!

Peki, Ama Neden?
Çünkü önemli yanlışlar yapıyoruz.

Peki, yanlışlarımız neler?
“Bana değmeyen yılan bin yaşasın” diyoruz.
Yasaların bizi koruyacağını sanıyoruz. Yasalar yeterli olmuyor.
Ayrıca, bir üstümüzdeki amirler, yöneticiler tarafından kolayca çiğneniyor, haklarımız gasp ediliyor.
Sorunlarımızın çözümünü boş vaatler veren hükümetlerden, hükümet memuru olmuş, bir yerlere payanda olmuş kişi ve kuruluşlardan bekliyoruz.
“Ben olmasam da birileri hak arıyor, bir kazanım olursa bende faydalanırım nasıl olsa” diyoruz.
Basit bir görev değişikliğini, idareciliği daha önemli görüyor, arkadaşlarımızı, değerlerimizi satıyoruz.
Bizim için hak arayan, risk alan, bedel ödeyen kişileri acımasızca eleştiriyor, aşağılıyor, destek vermek yerine şevklerini kırıyoruz.
Ya da tek başımıza hak aramaya kalkıyoruz.
Aynı şartlarda yaşıyor, birlikte üretiyoruz.
Ama haklarımızı tek başımıza elde etmeye, küçük kurnazlıklarla günü kurtarmaya çalışıyoruz.
Başaramıyoruz…

Neden?
Çünkü örgütlü değiliz!
Hükümetlerin yasama yetkileri, güvenlik güçleri, teftiş kurumları, sarı sendikaları, birlikleri ve siyasi payandaları var.
Hükümetlerin, bizim kafamızı karıştıran, gerçekleri bizden gizleyen gazeteleri, radyoları ve televizyonları var.
Hükümetler, hem ekonomiye hem de siyasete egemen.
Hükümetler güçlü.
Çünkü onlar örgütlü.
Bütün zenginlikleri biz üretiyor, biz yaratıyoruz, geleceğe nesiller hazırlıyoruz.
Ama payımızı alamıyoruz.
Haklarımızı almak ve geliştirmek için güçlü olmamız gerek.
İşverenimiz olan hükümetler karşısında güçlü olmanın yolu, en az onlar kadar örgütlü olmaktan, tepkisini göze alamayacakları kadar büyük bir kitle olmaktan geçer.
Doğru yerde ÖRGÜTLENMEK, ortak çıkarlar temelinde, ortak hedefler için birleşmek demektir.
Binlerden, yüz binlerden oluşan örgütlü çalışanlar YENİLMEZ BİR GÜÇTÜR. Fakat sen yoksan hep bir eksiktir. Çözümün parçası olamıyorsan, sorunun parçasısındır!

KÜLTÜRÜMÜZ-SEMAH

SEMAH GELENEĞĠNĠN UYGULANMASI
Dr. Armağan ELÇĠ
Kültür Bakanlığı
Türk Halk Müziği
Solist Sanatçı
Alevi-Bektaşi toplulukları inançlarını, yaşam biçimlerini, felsefelerini, düşüncelerini, gelenek ve göreneklerini bu güne değin en çok törenleri ve semahları ile yansıtmışlardır. Cemler, Alevi-Bektaşi topluluklarında gelenek ve göreneğe dayanan din hayatının sosyal bünyesindeki oluşumun ötesinde toplumsal, eğitsel, kültürel ve dini boyutlar taşımaktadır.
Alevi-Bektâşi törenleri ve bu törenlerde yer alan, onun ayrılmaz bir parçası olan semahlar, kırkların ceminden doğmuştur; semah Hz. Muhammed'in kırklar meclisinde semah dönmesinin yansılamasıdır. Bele bağlanan şed ve tığbent, Hz. Muhammed'in kırk parça edilmiş sarığının kırklar tarafından bele bağlanmış olmasından gelmektedir. Cemleri ve semahları birbirinden ayrı düşünemeyiz. Semahlar Alevi-Bektâşi cemlerinin hangisinde olursa olsun belirli kurallar içinde dönülür ve ritüeldirler. Sözlü kültür ürünleri olan semahlar, yazıya ve notaya geçirilmeden kuşaktan kuşağa günümüze değin gelmiştir. Bünyesindeki müziğin sağlamlığı ve söz bütünlüğü sayesinde günümüzde de bu özelliğini korumaktadır. Ancak gelenek gereği gizli yapılan cemler ve semahlar artık bazı çevrelerde açıkça yapılmaya başlanmıştır. Böylelikle dini temeli ve içeriği olan cemler ve semahlar seyirlik özelliği kazanmıştır.
Alevi-Bektâşi cemlerini ve semahlarını belirli kalıplar içine sokamayız; genel karakterin değişmemesi yanında cemler ve semahlar yöreden yöreye değişmektedir. Uygulamada farklılık olmasına rağmen öz aynıdır. Bunu Alevi-Bektâşiler "Yol bir, sürek bin." deyişi ile açıklamaktadırlar. Cemler ve semahlar kesinlikle dini amaçlıdır; bununla birlikte Türk kültürüne, halk edebiyatına, halk müziğine hizmet etmiş ve etmektedirler. Alevi-Bektâşi törenlerinin ve semahlarının ilk şekillerinin İslâmiyetten önce var olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Alevi-Bektâşiler, köken olarak eski Türklerden aldıkları bu geleneklerini doğal olarak sürdürmüşler ve korumuşlardır.
Semahlar, Alevi törenlerinin hangisinde olursa olsun, katılanlar tarafından belli kurallar içerisinde uygulanır ve sıkı bir düzenleri vardır. Alevi-Bektaşi törenlerinin ayrılmaz parçası olan semahlar günümüzde, Hz. Ali başkanlığında toplanan kırklar meclisinde yapılan semahı anmak için yapılmaktadır. Semahlarda halk ezgileri-nefesler eşliğinde aşkla, coşkuyla dönülmektedir. İlahi aşkla yapılan bu dönüşler, Hakk’a ve hakikate ulaşmak içindir. Semah dönen kişi, dünya kirinden arınmış olur. Yüzü ve kalbi nurlanır; sever, sevilir...
Semah dönülürken, saza ve aşığın okuduğu nefese dikkat edilir. Semah dönen insan cezbeye kapılarak kendinden geçer, ayakları yerden kesilir ve semaya doğru yükselir. Burada söz konusu olan şey maddi dünyadan geçmektir.
Semahların en önemli özelliği dini törenlerde oynanıyor olmasıdır. Cemin düzenine göre, gizli olarak oynanır. Semahları törenlerden ve cemlerden bağımsız düşünemeyiz; ancak günümüzde bazı yörelerde gizlilikten arınarak açıkta oynanmaya başlanmıştır. Küçük cemlerde, cemin sonuna doğru, büyük cemlerde periyodik zamanlarda semah dönülür. Semahlar, şimdi sadece törenlere özgü değildir; aynı zamanda türbeleri kutsamak amacıyla, önemli günleri anmak amacıyla da dönülmektedir. Yani katı kurallara sokulmayan semahlar, edep ve erkân kuralları içerisinde cemlerde dönüldüğü gibi, kutlama ve eğlence günlerinde de dönülmektedir. Örneğin; her yıl 16-17-18 Ağus-tosta Nevşehir ili Hacıbektaş ilçesinde Hacı Bektaş Veli'yi anma günlerinde semahlar dönülmektedir. Anadolu'nun bir çok yöresinde 1 Mart’ta Nevruz’u kutlamak için semahlar dönülmektedir. Bu da se-mahın gizlilikten kurtulduğunu göstermektedir.
Semahlar, katı kurallara sokulmadığı için ve yöreden yöreye bölgesel farklılıklar ihtiva ettiği için çeşitlenmişlerdir; ancak, Anadolu Alevilerinin semahları farklı yerlerde farklı biçimlerde oynanmaz. Genel olarak, bütün Anadolu semahlarının genel karakteri değişmez; sadece yörenin farklı müzik ve hareket yapısı semahlara yansır. Bütün Anadolu'da semahların müzik ve dans yapısına ilişkin olarak, "ağırlama-yeldirme-yürütme-yeğinleme” kavramlarla karşılaşmamız mümkündür. Semahların en tipik özelliği ağır hareketlerle başlayıp, giderek hızlanması ve sonra yeniden ağırlaşmasıdır. Semahlar, genellikle kadın-erkek beraber dönülür. Bunun yanında sadece kadınların ve sadece erkeklerin döndüğü semahlar var ise de, bunlar oldukça azdır. Kadınlar tarafından oynanan semahlara örnek olarak "Çark Semahı'nı verebiliriz. Çark semahının yalnız kadınlar tarafından oynanması kurallaştırılmıştır. Sadece erkekler tarafından oynanan semahları Malatya, Tokat ve Sivas'ta görmekteyiz ve buna örnek olarak "Yâ Hızır Semah"ını verebiliriz; ancak bu semah aynı zamanda kadın erkek beraber de dönülür. Yalnız erkeklerin ve yalnız kadınların oynadıkları semahlarda da arada belli bir mesafe korunur.
Semaha kalkma, dönme ve semahı bitirme düzeninde törensi işlemlerin yapılması çok önemlidir. Bu işlemler yapılmadan semah dönülmez. Semahların başlangıcı, dönülmesi ve bitiminde yöreden yöreye farklılıklar görülmektedir. Bunun sebebi de semahın katı kurallara sokulmamış olmasıdır. Göçebe yaşam biçimi de bu farklılıkların oluşmasında etkili olmuştur.
Semah Sözcüğü Ne Zaman Kullanılmaya Başlandı?
Alevi törenlerinde, katılanların belirli kurallar içerisinde uyguladıkları (davranış biçimi olan) "Semahlar" için Anadolu ağızlarında "semah, zamah, zemah, zamak, semağ, zamağ, zemak” vb. de denilmektedir. Semah, Arapça kökenli "sema" sözcüğünden gelmektedir. İşitmek, duymak, dinlemek, işitilen söz, iyi şöhret, iyi anlama (Kamus Terc. 111.202), şarkı dinleme (Südi, Şarh-ı Divan-ı Hafız, İskenderiye 1250 1.41) ve mecazen şarkı, nağme, raks, vecd, üns meclisi ve yarı dini mahiyette çalgılı, şarkılı ziyafet gibi türlü anlamlara gelmektedir.
Sonradan kazanmış olduğu raks anlamı, musikinin doğal bir sonucudur*1+. "Semâ' köküne dayanan sözcük, Türkçe’de "sema” ve "semah" biçimlerinde iki ana söylenişe ayrılmıştır. Her söyleniş birbirinden ayrı iki oyun biçiminin adıdır. Sema, Mevlevilik’le diğer Sünni tarikatların; semah ise Alevilerin dinsel oyununun adıdır. Halk, "samah" sözcüğünün asıl söylenişini değiştirerek "semah" biçimine sokmuştur.
Samah sözcüğünün ne zaman kullanılmaya başlandığı konusunda, kesin bilgimiz yoktur. Sözcüğe Divan-ı Lûgat-it Türk'de rastlanmamaktadır. Ancak 13. yüzyılda yaşamış olası mutasavvıf ozan Şeyyad Hamza'nın on sekiz dizelik bir şiirinde "cırgalan" sözcüğüne rastlanmaktadır. "Moğol hanının ya da hanımının kendisine iyi Arap atına binmiş, süslü giyinmiş ve başına da samur börk geçirmiş, elinde güzel bir kargı tutmuş bir 'mugal'ı çapardığını (Moğol atlısı gönderdiğini), bunlar için ayağcılar (sâkiler) suğrak (içki) verirlerse cırgalan (içkili) rakslı toplantı yapacağını...". "Cırgalan" karşılığındaki semah sözcüğü bugün de Anadolu'da eş anlamda kullanılmaktadır. Samak, samağ, samah biçimiyle Isparta'nın İğdecik köyünde, Niğde'nin Bor ilçesinde, Kayseri'nin Bünyan ve Talas ilçeleri ile köylerinde "düğün yemeği', "Şölen” anlamında bu sözcükle karşılaşmaktayız. Bu biçimi ile sözcüğün "semâ”dan geldiği açıktır. Samah sözcüğü, Burdur'un Yeşilova ilçesinde de "ucundan alev çıkararak yanan değnek, meşâle" anlamındadır. Sözcüğün, ateş yöresinde dönen kamdan mı, yoksa Şamanist Türklerin ateş yöresini dolanmalarından mı esinlenerek ortaya çıktığı belirsizdir.
İlk sema türünün, ateş yöresini dolanmak biçiminde olduğunun bir delilini de Hacı Bektaş Vilâyetnamesi’nde bulmaktayız;
"Hacı BektaĢ-ı Veli’nin abdallarla Hırka Dağına gidiĢi sırasında abdallara Hazret-i Pir, 'tez varın, ateĢ yakın' dedi. Abdallar, etraftan çer çöp yığdılar. AteĢlediler. Hünkâr, ateĢ yanında coĢup semaha girdi. Abdallar da ona uydular. Kırk kere ateĢi dolandılar.”
Vilâyetnâme'de semah sözcüğüne rastlanılan diğer bölümleri de verelim:
"Seyyid Mahmut Hayranî, aslana binip yılanı kamçı ederek Hünkâr'a doğru gelirken Hünkâr'ın kendisine doğru bir kayaya binerek sürüp geldiğini görür. Tekke kayanın dibinde oturarak bir hafta sema, safa ederler."
"Hazret-i Pir’in önünde Şems-i Tebrizi semaa kalkıp bir Hû ismiyle berheva olup yedi gün yedi gece bu minval üzre sema eylenir."
"Hakim Sultan. Seyyid Gazi dergâhına gitmeden kudüm çaldırarak sema eder. Seyyid Gazi dergâhında da sema yapılmaktadır. Hacım Sultan hemen çarh urarak semaa girer. Etekleri hangi dervişe dokunursa o derviş düşer ölür."
"Hünkar, Kayseri'de Bostancı Çelebi'nin evine iner. Cuma vaktine dek muhabbet, semağ, safa olur." [2]
Abdal Musa Menakıpnâmesi’nde, Onun yakılması bölümünde semah sözcüğüne rastlanılmaktadır:
"Bu durum Abdal Musa Hazretlerine önceden malûm oldu. Oturduğu yerden 'Ya Allah' diye bir nara vurdu. Bu hal üzerine Abdal Musa dört beş yüz müridiyle semah ede ede Teke Bey'ine karşı yürümeye başladı. Asitanenin batısında yüksek bir dağ vardı. Abdal Musa ve müritlerinin sema etmesi sırasında bu dağ da onların ardınca yürüdü, Sultan, ona bakınca mübarek eliyle işaret edip 'dur dağım dur’ dedi ve dağ durdu. Daha sonra Abdal Musa ile taş ve ağaçlar cuşa gelip Sultan'ın ardınca Teke Beyi’ne doğru yürüdüler. Dur dağında ne kadar ağaç, taş varsa hepsi halka olup Abdal Musa ile semaha girdiler. Sultan ve müritleri semah ederek ateşin içine doğru yürüdüler ve ateşi tamamen mahvedip söndürdüler." [3]
Şamanist olan Sibirya ve Orta Asya topluluklarının yaptığı dini amaçlı dansların, kalıntıları ve kimlik değiştirmiş biçimleri Alevi semahları olarak karşımıza çıkmaktadır. Semahlar, kurallarla sınırlandırılmıştır ve semah sözcüğünün -kesin bir bilgimiz olmamasına karşın- 13. yüzyıldan sonra kullanıldığını varsayabilmekteyiz. Yunus Emre'nin (M. 1240-1322) Divanındaki dizelere bakarsak:
"Bu semaa girmeyen sonra peşiman olur
Erişür bizüm ile ser-be-ser düşman olur.
Bir niçenin gönline şeytanlar tolup durur
Erenler semaına anlar erişgen olur.” [4]
Sema sözcüğünü burada da görmekteyiz. Yunus Emre'den önce sema sözcüğüne rastlanmamaktadır.
Dede Korkut Oğuznâmeleri’nde yapılan bir düğünde kopuz eşliğinde kadınların oyun oynadıkları görülmektedir. Kaşgarlı Mahmut'ta ise raks etmek anlamında "büzüşmek" sözcüğü kullanılmaktadır *5+. Erdebil Türkmen Şahı İsmail Hataî (ölm. 1524), bir nefesinde semah sözcüğüne şöyle yer vermiştir:
"Gir semaa bile oyna
Silinsin açılsın ayma
Kırk yıl kazanda dur, kayna
Daha çiğ bu ten dediler.”
Pir Sultan Abdal'ın şiirlerinde de rastlamaktayız:
“Şah, Yıldız Dağında semah eyledi...”
“Gördüm çarh-ı felek semasın döner.
Talip olan mürşit meyinden konar.
Yüreğine bir ad düşmüş de yanar.
Yanar ya Muhammed Ali çağırır...”
“Kırk budakta sema yanar.
Abdalları sema döner...
Senin aşıkların semaın tutar
Gel dinim, imanım imam Hüseyin”
“Havanın yüzünde sema tutarken,
Ab-ı kevser şarabından içerken,
Muhammed, gül reyhanını seçerken
Turnalar, Ali'mi görmediniz mi?” [6]
Kul Himmet, sözcüğü samah olarak kullanılmıştır:
“İmam Zeynel samah tutar.
Bâkır, Cafer O'na yeter,
Kumru, dost dost deyi öter,
Ali deyü, Ali deyü...” [7]
Kul Hüseyin de bir dörtlüğünde sözcüğü samah olarak kullanmış ve onun kutsallığını anlatmıştır:
“Hasan-ül Asker-i nuru hakkıyçün
Erenler samahı devri hakkıyçün
Muhammet Mehdi'nin sırrı hakkıyçün.
Allah bir, Muhammed Ali aşkına...” [8]
Aşık Derviş Ali (19. yüzyıl ozanlarından) Arapkir'in Ocak köyünde yatan Hızır Ali Babâ’ya yaptığı yakarışta sözcüğü samah olarak kullanmıştır:
“Senin dervişlerin samahla oynar,
Pişerek özleri kazanda kaynar,
Hakikat kanısın çerağın yanar,
Ver benim muradım şah Hızır Baba...” [9]
Semahlar Ne Zaman Dönülür?
Semahlar muhabbet cemlerinde, cemin sonuna doğru yapılır. Muhabbet toplantısının sonunda bütün kadın ve erkekler beraberce semaha kalkarlar. Görgü cemlerinde belli aralıklarla dönülür, ancak burada bir sıra izlenir. Önce çerağ uyarılma işlemi yapılır. Âşıklar nefes okur. Cemdeki dede ya da babanın izni ile ilk semah yapılır. Bundan sonra dönülecek semahların kendi aralarında bir sırası vardır. Semahlar gençleri alıştırmak için yapılan, Koldan Kopan erkânında Nevruz'da ve Hıdırellez'de yatırlarda dönülür.
Bedri NOYAN Dedebaba, bu konuda şunları aktarır:
“... eğer nasip olacak can varsa, onun ikrar töreni yapılır; yoksa alâlâde akĢamlarda yapılan namaz (niyaz) erkânı yapılır. Bu dini erkân bittikten sonra muhabbet sofrasına oturulur, sohbet edilir, nefesler okunur. ĠĢte bu arada sema yapılır... Semah, meydan açılıp çerağlar uyarılmayan alelâde toplantılarda, muhabbetin sonunda yapılır. Büyük muhabbetlerde ise, arada bir semaha kalkılır, sonunda toplantıda bulunanların tümü birden semah ederler.” [10]
Vahit Lütfi SALCI ise, şunları yazmaktadır:
"Semahlar, cem bezmi ve muhabbetlerin tertibine göre yapılır. Küçük muhabbetlerde, muhabbetin nihayetinde ve büyük muhabbetlerde de zaman zaman fasıla ile oyunlara kalkılır. Bu büyük muhabbetlerin en nihayetinde de yüzlerce kiĢi semaha kalkarlar..." [11]
Semaha Kimler Girer, Kimler Giremez?
Ceme, semahlı toplantılara karı-koca gidilmesi şarttır. Dul kadın ve dul erkekler de gidebilirler. Çünkü onlar daha önce karı koca cemlere gittiklerinden ve bunların durum ve kimlikleri gerektiği şekilde anlaşıldığından, yalnız gelmelerinde bir mahsur görülmemektedir. Ceme davet etmek de ilk baştan bu kaidelere uymakla olur. Davetsiz hiç kimse ceme gelemez, semaha katılamaz ve bu durum her zaman göz önünde tutularak takip edilir. Kısaca düşkün olan kişi veya kişiler ceme katılamaz, semah dönemezler. Bazı yörelerde mürşit, semaha kalkanlar için cem erenlerine onları sorar ve öyle destur verir.
Alevi-Bektaşi toplumu içinde iyi semah dönen belirli kişiler bu konuda şöhret olmuşlardır. Hatta "Semahçıoğulları" gibi soyadlar almışlar ya da sülale olarak bu şekilde tanınmışlardır. İyi semah dönen kişilerin yapılması gereken belli hareketlerde, yaptıkları kıvrak ve aynı zamanda vakur hareketleri görmek gerekir. Yürüyüşteki mimik, eda, tavır, ritme uyan ince nüanslar, topukların ayrılmasını takiben ayak parmaklarının birbiri üzerine bel hareketine uygun olan teması, aksak gibi yürürken düz harekete geçiş ve bütün bunlar esnasında nefes söyleyenlerin tonlarına göre "Ya Şah!" diye dem tutmak harika bir görsellik oluşturmaktadır. Fakat buradaki kıvraklık, hareketlilik hiçbir zaman ciddiyet sınırını aşmaz.
Semahta Kişi Sayısı
Alevi ve Bektaşilerde semahlar 3, 5, 7, 9, 12, 40 kişilik gruplar halinde dönüleceği gibi 2, 4, 6, 8, 10, 12 kişilik gruplar halinde de dönülür.
Bedız NOYAN Dedebaba, "Bektaşilerde Musiki ve Simâ” başlıklı yazısında bu konuda şunları söylemektedir:
"Semalar kesin olarak bir er bir bacı Ģeklinde çift olarak 2-4-6-8-10-12 kiĢilik gruplarda ve meydan yeterli ise, daha da fazla kiĢiyle yapılabilir. Fakirleri, Tavas'ın Sarıova-Tekke köyünde 200 kiĢi ile, Burdur’un YeĢilova-Niyazlar köyünde, bir ziyaretimiz dolayısıyla yapılan bir gece toplantısında, mehtâplı bir gecede Nîyâzî Sultan’ın yatırı önündeki meydan da hemen hemen 500-600 kiĢi hep
birlikte semalar yapmıĢtım. Çok ulvi, çok muhteĢem, çok unutulmaz bir kutsal âlemdi" [12]
Vahit Lütfi SALCI ise, semahların 2, 4, 6, 8 ve daha çok kişi tarafından dönülebileceğini söylemektedir *13+. Bu kaynaklara eş olarak M. Tevfik OYTAN da aynı bilgileri vermektedir [14].
Alevi semahlarını anlatan kaynaklar ve görüştüğümüz kişiler, bu sayıların 3, 5, 7, 9, 12 olduğunu aktarmaktadır. Bu sayılar konuyla ilgili olan hayırlı ve gülbenklerde de geçmektedir. Burada Alevilerin tekil sayılarla, Bektaşilerin ve yine Alevilerin bir kısmının çift sayılarla sema döndüğünü görüyoruz.
Alevilerde 16 kişiyle ve 40'ın üstündeki sayılarda kişilerle dönülen semahlar da vardır. 16 kişilik semahın oynanış biçimi başkadır.
Dörder kişi karşılıklı dizilirler ve çaprazlama oynarlar. 40 kişilik semah ise Fethiye Tahtacıları arasında Kadir Geceleri yapılır; ancak bu semahın kapalı yerde yapılması zorunludur. Nitekim, çok kalabalık gruplarca dönülen yatır semahları da böyledir.
Semahta Kıyafet
Semah dönenlerin kıyafetleri halkın günlük kıyafetidir ve temiz olmasına dikkat edilir. Semah, belli bir özel kıyafet gerektirmez; ancak bazı yörelerin (Tokat gibi) kendilerine özgü özel kıyafetleri de vardır. Eski dönemlerde semah dönen kadınlar üç etek ve fistan giymişlerdir. Kıyafetlerde yöreden yöreye bir farklılık ortaya çıkmaktadır. Doğuda kadınlar baş açık semah dönmez; erkekler mendil ya da puşi (poşi, puşu, poşu) bağlarlar. Semahın bütün kurallarında öze önem verildiği için şekil önemli değildir.
Semah Bölümleri
Semahlar ya ağırlama ve yeldirme (yellendirme, yürütme, yeğinleme, pervaz, çark vb.) olmak üzere iki; ya da ağırlama, karşılama (canlandırma, yürüme) ve yeldirme (dönme, hızlanma) olmak üzere üç bölümlüdür. Ağırlama ile yeldirme arasındaki canlandırma bölümü bir geçiştir. Yer yer değişiklikler göstermesine rağmen semahlarda ağır ve yavaş olan hareketin ardından daha canlı bir bölümün gelmesi değişmez kaidedir; bazen bunlar hemen birbirinin ardından gelir, bazen de ağırlamadan sonra düvaz okunur. Bazı yeldirmelerin son bölümleri büsbütün canlı, çok süratli ve hareketlidir. Ayrıca öyle semahlarla karşılaşmaktayız ki; bir ağırlama ve yeldirme bölümünden sonra araya düvazlar girerek ikinci bir ağırlama ve yeldirme bölümü tekrar bulunur. Semah başlamadan önce ve bitiminde ise dede dua vermektedir.
Ağırlama, semahın birinci bölümünün ezgisi anlamında kullanılmaktadır. Genellikle bu bölüm 6+5 ya da 4+4+3 duraklı ve 11 hecelidir. abab, cccb, dddb şeklinde kafiyelidir. Ağırlamada erler kollarını sağa ve sola hareket ettirirler; bacılar da aynı hareketi kollarını omuzdan yukarı kaldırmamak üzere yaparlar; ayaklar müziğin ritmine göre ileri geri gider. Bu bölüm semahın diğer bölümlerine göre daha yavaştır. Düzgün ve aksak tartımlıdır. Bu bölümde bir hazırlık söz konusudur. Müzik, ritm, söz ve hareketler bu bölümün karakterine uymaktadır. Yusuf Ziya, ağırlamayı "cemde ayak kesmeden
yapılan bir semah" olarak tanımlar ve biz de doğal olarak ilk semahın ağırlama olduğunu kabul etmekteyiz. Bunun yanında önemle belirtmemiz gereken bir konu vardır ki; bazı yörelerin semahlarında ağırlama bölümü yoktur.
Yeldirme, semahın ikinci bölümüdür. Bazı bölgelerde yeldirmeye geçilirken semahçılar birbirlerine niyaz etmektedirler. Bu bölümde müziğin ritmine uygun beden hareketleri ile yürünür. Semahlara adını veren ve semahın müzik karakterini görebileceğimiz bölüm, bu bölümdür. Bu bölümdeki dönüşler söze ve müziğin ritmine uygundur. Yeldirme bölümünde, ağırlama bölümündeki deyişin bir bölümü hızlı söylenebilir ya da bu bölümde yeni bir deyiş okunur. Bazı semahlardaki yeldirme bölümü kendi içinde küçük bölümlere ayrılır ve burada da yavaştan hızlıya gitmek söz konusudur. 6+5 ya da 4+4+3 duraklı ve 11 hecelidir ya da 4+4 duraklı 8 hecelidir. Yeldirme bölümü ağır bir seyirde de, hızlı bir seyirde de bitebilir, ancak nadir olmakla birlikte bazı semahlarda bitiş ritmi bu bölümün hızından biraz daha ağır seviyede olabilmektedir. Ozanın adı bulunan son kıtada yani, şah beyitte, ozana gösterilen saygıdan dolayı bir müddet durulmaktadır. Ozanın adı geçen dize bitince tekrar aynı ritme devam edilir. Bazı yörelerde ağırlama ve yeldirme arasında bulunan düvazlar genellikle 11 hecelidir.
Semah bittiği zaman, semah dönenler oldukları yerde sağ ayak baş parmağı sol ayak baş parmağı üzerine, sağ el sol el üzerine gelecek şekilde göğüs üstünde bağlanır. Vücut hafifçe öne eğilir, oturanlar da aynı şekilde secde durumuna gelirler. Burada dede şu şekilde semahın bitiş duasını verir:
"Allah Allah. nur-u nebi keremi, pirimiz üstadımız Hacı Bektaş Veli, On İki İmam, On dört masum-ı pâk, on yedi kemer-best, doksanbin Horasan eri hazretleri üzerinde hazır ve nazır olan münkirler, münafıklar berbat ola, geceler hayır ola, semahlar kabul ola, hayırlar fethola şerler def ola. Hünkar Hacı Bektaşi Veli devranına hü...” [15]
Dedenin semah duasından sonra, semah dönenler düzelir ve niyazlamaya geçilir. Niyazlamada hepsi önce birbirlerine, sonra mürşide niyaz ederler. Semah bölümlerini örneklendirelim:
Hubyar Semahı
Ağırlama:
Yüce dağ başında bir kuş uçurdum
Ana nenni nenni bir kuş uçurdum
Ben meylimi bir güzele düşürdüm
Dilber nenni nenni yavrum düşürdüm
Duydum nazlı yari yad eller almış
Ana nenni nenni yad eller almış
Vallah dostlar ben aklımı şaşırdım
Dilber nenni nenni vallah şaşırdım
Yürü güzel yürü yolundan kalma
Ana nenni nenni yolundan kalma
Her yüze güleni dost olur sanma
Dilber nenni nenni dost olur sanma
Ölümden korkup da sen geri dönme
Ana nenni nenni sen geri dönme
Yiğidin alnına yazılan gelir
Dilber nenni nenni yazılan gelir
Yürütme:
Ceylan bakışına kurban olduğum
Sallanma karşımda da öldürme beni
Ah gülüm gülüm yürüsene yavrum
Mecnun edip beni de düşürdün çöle
Kerem gibi burda da yandırma beni
Ah gülüm gülüm yürüsene yavrum
Bu kadar sallanma da öldürdün beni
Ölürüm unutmam da sevdiğim seni
Ah gülüm gülüm yürüsene yavrum
Bırakın sallansın da nazlı gelini
Güzelin döndüğü de meydan övünsün
Ah gülüm gülüm gülsene canım [16]
Dem Geldi Semahı
Ağırlama:
Muhabbet çerağın yakan Ali'dir
Âşıkım didâre pervane gibi
Cümle vücud içre bakan Ali'dir
Âşıkım didâre pervane gibi
Bağ ve bostan olmuş gülleri Ali
Öter bülbül olmuş dilleri Ali
Dest-i kudret olmuş eller i Ali
Aşıkım didâre pervane gibi
Âl-i âbâ ile dost beyan olur
Kırklar dâre durur hak âyân olur
Kemerbeste olur çün uryân olur
Aşkım didâre pervane gibi
Sefil Abdal eder meydan Ali'dir
Sema ile cevlân kılan Ali’dir
Erenler Sultanı Merdan Ali'dir
Aşıkım didâre pervane gibi
Karşılama:
Dem geldi, dem geldi
A1-i âbâ Şah geldi
Yezid'e cevr ü cefa
Mümine iman geldi
Şah geldi şarımıza
Bugün bayramdır bize
Şahın ela gözleri
Armağan yeter bize
Eğdim gülün dalını
Har tutmuş yaprağını
Vadem gelir ölürsem
Şar örtsün toprağımı ilââhiri...
Yeldirme (Hızlanma):
Yürü... Yürü...
Ezelden bezminde ben seni sevdim
Muhabbet eyledim candana sunam
Muhammet Ali'yi candan seversen
Ayırma gönlünü benden a sunam
Kirpikleri oktur kemandır kaşı
Açıldı sinemde bağrımın başı
Didelerim döktü kan ile yaşı
Varayım gideyim bundan a sunam
Ben sana canımı eyledim feda
Seni bana verde: ol gani Hüda
Fâtıma neslin mi? Nedir bu eda
Bir tel mi kopardım senden a sunam
Ben seni sevmişim gönülden candan
Hiç senin haberin olmadı benden
Ferman mı okunur tozdan dumandan
Dudağın lalinden demden a sunam
Ey sunam gönülden çıkarma beni
Feleğe mi verir İlhami seni
Bir dolu kerem et mest eyle beni
Elinde tuttuğun camdan a sunam [17]
Semahta Figür
Semahta, semah dönen kişinin bağımsızlığı ana ilkedir. Her semah dönen kişi kendi içinde bağımsızdır. Bu durumda, bağımsız parçaların bütüne uyumları söz konusudur. Semah figürleri çok hareketlidir ve bu hareketliliği ifade eden bir güzelliğe sahiptir. Figür olarak incelediğimizde kökende dini olan semahlar, görünümde halk oyunları gibi algılanabilir.
Semahlarda el ele tutuşmak, bel bele tutuşmak ve birbirine dokunmak yoktur. Yalnız erkeklerin ayakları, kapalı yerde yapılan semahlarda çıplaktır ve yalnız kadınların döndüğü semahlarda da bu kurala uyulur. Semah dönenler açılan boşlukta oldukları yerde değil, meydanda halka halinde birbirlerini karşılamak sureti ile dönerler. Semah dönerken genellikle el çırpmak da yoktur; ancak bazı yörelerde buna rastlamaktayız. Semah dönmek isteyen kişi önce izler, daha sonra gençler ya da gönüller semahında semaha girer. Bu semahlar alıştırma semahları olduğu için iyice öğrenilir ve daha sonra diğer semahlarda yerlerini alabilirler. Bektaşi ve Alevi semahları sadece vücudun mihveri etrafında dönüş hareketinden ibaret değildir; belirli ezgilerin kesin ritmlerine uygun çeşitli kol ve ayak hareketlerinden oluşmaktadır ve bazı yerlerde pervaz terimi de kullanılabilir.
Semahlardaki figürler bütünüyle doğadan alınmıştır. Figürler doğanın stilize edilerek sembolleştirilmesidir. Bu yüzden her bölgenin semahında özel bir yön vardır. İzmir, Aydın, Denizli, Isparta, Antalya, Malatya, Sivas, Nevşehir, Manisa, Erzincan semah gruplarının hepsinde ortak taraflar olduğu kadar, bölgesel karakter taşıyan farklı figürler de vardır. Turna semahı, turna adlı kuşun kanat vuruşu, uçuş ve duruşunu canlandıran figürlerle oynanır. Turna ile Hz. Ali arasında bir ilgi düşünülmüştür ve bir çok Bektaşî-Alevi şiirinde buna değinen mısralar bulunmaktadır. Kırat semahı, güneşin çevresinde yıldızların pırıldayışını ve dönüşünü ele almıştır. Tokat ve Şarkikarahisar semahlarında da yine evrenin fezada hareketleri canlandırılmaktadır. Erzincan semahı, bildiğimiz erkan semahıdır. Sade ağır kol hareketleri ve buna uygun adımlarla yapılan bu semahın kendine özgü ağırbaşlı bir havası vardır .
Anadolu'daki ve Rumeli’deki semahlar arasında figür farklılıkları görülmektedir. Denizli'de, Isparta’da, İzmir-Seferihisar-Bademler köyünde semahların figürleri kendine özgüdür. Buna karşılık Bulgaristan'dan Trakya’ya göç eden Çorlu (Babai) Bektaşi-Alevilerinin semah figürleri apayrıdır. Bu bölgede en bilinen semah, Çorlu semahıdır. Bu semahın yanında çabuk semah adıyla anılan bir semah daha dönerler ve bu semahı "kadril"e benzetebiliriz. 16 kişilik semahta dört kişilik sıralar halinde bulunan semahçılar birbirlerini taraklar şekilde geçerlerken önde ve yanlarda bulunan arkadaşlarına hiç dokunmazlar. Oldukça süratli olan bu semahta yarım ölçüye bir ayak hareketi düşer. V. Lütfi SALCI'nın Kadril'e benzettiği 16 kişilik çabuk semahın nefesini aktarırsak:
Niçin inanmazsın ey kanlı Yezit
Bu çarhın sâhibi Ali değil mi?
Arşta bir hayâle uğradı Habib
Hâtemi indiren Ali değil mi?
Dostlar arasında ne işin senin?
Hey yezit tükenmez kesretin senin
Bin üç yüz yıl evvel ol divin bendin
Bağlayıp da çözen Ali değil mi?
Necel deryâsına Zülfikar attı
Deryâ bulut olup havaya aktı
Nisan yağmurları andan halk oldu
Bu aşkın deryâsı Ali değil mi?
Tâ ezel Mehdi'dir senin bahşişin
Anlardan evveldir senin gelişin,
Doksan bin kelâmı hep beyân işin
Okunan Kur’ânda Ali değil mi?
Kul Veli'yim söyle sözün hatâsın
Öldür nefs çerisin Hakk'a yetesin
Uzatma ey kardeş sözün ötesin
Bu mülkün sahibi Ali değil mi? [19]
Biraz önce de değindiğimiz gibi, erkek-kadın (er-bacı) birbirine hiç dokunmadan ve el ele tutuşmadan semah dönerler. Kollar, bazen kuş uçuşunu andırır şekilde, bazen de ileri uzatılıp geri çekilmesi şeklinde hareket ettirilir ve bu yapılırken ritmik, zarif ve estetik bir görünüm hakimdir. Bazen de eller niyaz durumunda göğüste çaprazlanır. Ayaklar bağlamaya ve müziğe uymuş olarak, eller gibi çok ritmik şekilde ve sağ ayak parmakları sol ayak parmaklarını örterek (ayak mühürlenerek) yürünür ve oynanır. Bu arada semah yapanlar mürşide ve çerağ tahtına arkalarını dönmezler; hızlı semahlar da bile buna özen gösterilir. Mürşit ve mürşidin yanında duran çerağ tahtının önünden geçerken, yüzleri bunlara doğru dönük olan semahçılar, bu geçişleri sırasında, mürşidi hafif baş keserek selamlar ve niyaz etmiş olurlar. Semah nefesini okuyanlar, şâh beyite gelince, semah dönenler oldukları yerde hareket etmeden dururlar ve ozanın adı geçen mısra okunup bitince tekrar
eski figürlerle semahın ahengine dikkat ederek dönerler. Bu, şaire, ozana saygı duruşudur ve onlara verilen değeri göstermektedir.
Bu durumda karşımıza iki ana semah figürü çıkmaktadır; birincisinde semahçılar karşı karşıya gelirler ya da halka oluşturulur, bir kuşun uçuşu gibi kollar aynı zamanda ileri kaldırılarak göğse kavuş-turulur; ikincisinde ise, yürüyüş söz konusudur. Burada da müziğin temposuna uygun, ayak parmakları birbiri üzerine konularak yürüyüp dolaşılır. Birbirlerine değmeyen, yana açılmış el ve kol hareketleri ile yapılan dönüşler (çarhlar, pervaneler) kanatlanmış turnaları andırmaktadır.
Hacı Bektaş Veli müzesinde, kırklar meydanında teşhir edilen büyük bir pirinç şamdan karidesi vardır. Bu şamdan üzerinde ustaca süslemeler arasında çizilmiş çember şeklinde bölümler içinde kudüm, tanbur... gibi müzik aletlerini çalanlar ile semah yapanların semah figürleri kalemle oyulmuştur ve oldukça ilginçtir.
Semahta Kullanılan Müzik Aleti
Müzik aleti olarak genellikle bağlama yaygındır; bunun yanında keman, kabak kemane de kullanılır. Bedri NOYAN Dedebaba, araştırmaya gittiği Aydın-Kızılpınar köyünde çalınan kemanı şöyle anlatır:
"Köyde kemanı Karadeniz kemençesi gibi çalan Bayram Kemaneci Bey ile nefese eĢlik eden bağlama da vardı. Kemanın akordunu saza göre oldukça pes düzenleyince kalın ve ağır bir ses, sazla birlikte kulağa hoĢ gelmektedir." [20]
Burada, bağlama ana melodiyi semah nefesinin ezgisine uygun bir biçimde kendi sesinden çalarken, Karadeniz kemençesi gibi çalınan keman da bir oktav pesten ana melodiyi çalmıştır. Müzik aleti olarak çalınan davul ve tef konusunda bir tezatla karşılaşmaktayız. Kaynakların çoğu davul ve tef kullanılmaz derken, bazı kaynaklar da açık havada davul ve tefin kullanıldığını kaydetmektedir.
Semah Türleri
Anadolu'nun hemen hemen her yöresinde semah dönülmektedir. Semahların şekil almasında, biçimlenmesinde; bağlı olduğu yörenin müzik karakterleri ve ritm özelliklerinin büyük etkisi vardır. Sözlü kültürün ürünü olan semahlar, yüzyıllar boyunca yazıya ve notaya geçirilmeden nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Bünyesindeki müziğin sağlamlığı ve söz bütünlüğü sayesinde günümüzde de bu niteliklerini geniş ölçüde korumuştur.
Muharrem Naci ORHAN, cemlerde dönülen semahları, görgü cemi semahları ve Abdal Musa cemi semahları olarak iki gruba ayırmıştır. Görgü cemi semahları içinde Tevhit ve Kerbelâ semahının olduğunu, bunların görgü cemlerinin dışında hiç bir yerde dönülemeyeceğini kaydetmektedir. Tevhit ve Kerbelâ semahı görgüden geçmiş, razılık almış, musahip olmuş ve terceman kurbanı kesmiş olanlar tarafından dönülür. Tevhit semahını bir bacı ve bir er ağır hareketlerle döner. Zakir bağlaması ile şu deyişi seslendirir:
"Çıkalım dağlar başına
Sürelim harman edelim
Pîrim geldi diyenlere
Camımız kurban edelim."
Zakirin okuduğu bu deyişin her dörtlüğünün sonunda cemdekilerin hepsi tevhidi şöyle seslendirirler:
“Lâilâhe illâllah
Ali Mıırşid, Ali Şâh
Ali Hayder, Ali Şâh
Ali Esed, Ali Şâh
Ali Şir’dir, Ali Şâh
Eyvallah Şahım Eyvallah
Lâ ilâhe illallah" [21]
Tevhid semahını bir er ile bir bacının dışında beş veya altı çift de dönebilir. Tevhidin üç aşaması vardır:
1. Telkin, şeriât kapısından tarikat kapısına girme olarak algılanır
2. İlbas, tarikat kapısından marifet kapısına girme olarak algılanır
3. Ahadiyet, marifet kapısından hakikat kapısına girme olarak algılanır.
Kerbelâ semahı ise tevhit semahı dönüldüğü zaman yapılır. Kerbelâ semahı şu deyiş ile dönülür:
Dini günü arzumanım Kerbelâ
Varalım İmam Hüseyin aşkına
Senden başka sermayem yok elimde
Verelim imam Hüseyin aşkına
Aşkına, aşkına şah aşkına
İllallah illallah şah illallah
Sen Alimsin güzel şahım
İllailah illallah şah illallah [22]
Bu semahta bacıların diz üstü oturmaları zor olduğu için üç er kalkar. Bir bacı iki er ya da iki bacı bir erin döndüğü de görülmektedir. Muharrem Naci ORHAN'ın semahları görgü cemi ve Abdal Musa
cemi semahları olmak üzere ikiye ayırmasına karşın, Piri Er, tarikat ve avare semahları olmak üzere ikiye ayırır ve bunlar hakkında şu bilgileri verir:
Tarikat semahları, bir ibadet havası içinde oynanılır. Bunlar, cemde bulunan yaşlılar ile evli çiftler tarafından oynanan semahlardır. Alevi olmayanların önünde ve cemler dışında oynanması hoş karşılanmaz. Bu semahlar bir oyun değil, ilahi bir aşk olarak değerlendirilir. Onun için de alenen oynanması uygun görülmez. Bu konuda Hacı Bektaş Veli'ye izafe edilen bir dörtlük vardır:
Hâşâ bizim semahımız oyuncak değildir
İlahi bir aşktır salıncak değildir
Kim ki semahı bir oyun sayar
Mümin diye namazı kılınacak değildir
Kırklar semahı, Kırat ve Ali Nur semahları bu tür semahlardandır.
Tarikat semahları dört bölümlü semahlardır. Bölümler; dua, ağırlama, yeldirme (pervane), ağırlama ve bitiĢ duası Ģeklindedir. Yeldirmeden sonra kısa bir ağırlama bölümü daha yapılır. Bazı semahlarda burda zâkir: “eğlen der sallan dur. Allı turnam - eğlen dur” gibi sözlerle bitirme zamanını belirler. Daha sonra bitirme duası dede tarafından okunur. Tarikat semahlarındaki en zor bölüm yeldirme bölümüdür. Çok hızlı dönüĢlerle oynanır. Oynanması belli bir ustalık ge-rektirdiğinden avare semahlarında bu bölüm yoktur. Avare semahları, cemde bulunan genç kuĢaklara semah kültürünü benimsetmek ve semah oynamayı öğretmek amacıyla oynanan semahlardır. On iki hizmet dıĢında da oynanırlar. Ör-neğin; Ya Hızır semahı, Hele Nenni semahı v.b. gibi. Dua, ağırlama ve bitiĢ duasından oluĢan üç bölümleri vardır [23].
Bu bilgiler ışığı altında, cem törenlerinde zorunlu olarak uygulanan semahları şu şekilde sıralayabiliriz.
1. Kırklar semahı,
2. Tevhit semahı,
3. Hizmet semahı,
4. Öğretici, eğitici, belletici semah.
Anadolu'da Alevi ve Bektaşilerin cemlerinde döndükleri semahların başında kırklar semahı, turnalar semahı, kırat semahı, Erzincan semahı, dem geldi semahı ve yatır semahları gelmektedir. Semahlar bağlı oldukları bölgenin, ilin. köyün adıyla anıldıkları gibi, nefeslerin adına veya içeriğine göre de adlandırılmaktadır. Şimdi semah örneklerimize geçelim:
SEMAH ÖRNEKLERİ:
Ali Nur Semahı
Ali Nur semahının diğer adı Fatma Ana ya da Fatıma semahıdır.
Kırk yaşını aşmış olan üç bacı, bu semahı döner. Semah ağırlama, canlanma ve yeldirme olmak üzere üç bölümden oluşur. İlk bölüm olan ağırlama Hatayi'nin bir deyişi ile dönülür:
Ali nurdur, Ali nur
Muhammed nur, Ali nur
Ali gâzaya giderken
Fatm'ana açar fal-ı nur
Ali gâzadan gelirken
Fatıma'ana çıkar salınır
Yoldan çıkma Hatayim
Yoldan çıkan alınır.
Semahta bütün bölümlere bağlama eşlik eder ve bu deyiş vurgulanarak okunur. Ağırlama ile yeldirme arasında geçiş bölümünü oluşturan canlanma bölümü ise şu deyişle oynanır:
Muhammed-Ali'yi candan seversen
Varınca bir tel ver pirime turnam
Hasan Hüseyin'den imdat umarsan
Varınca bir tel ver pirime turnam
Zeynel Abidin’ in gonca gülleri
Bakır kılavuzdur sürer kollan
Gülyüzlü pirimin Zülfü telleri
Varınca bir tel ver pirime turnam
Cafer-i Sadıkla Musa-yı Kâzım
İmam-ı Rızâ ya bağlıdır özüm
Bir de benim için eyle niyazım
Varınca bir tel ver pirime turnam.
Dedemoğlu Hak'tan tuttuk demanı
Küfür deryasında bulduk imanı
Seversen Mehd'yi sahip zamanı
Varınca bir te1 ver pirime turnam
Üçüncü bölümde olan yeldirme bölümü en hızlı bölümdür ve şu sözlerle dönülür:
Silkinip boynun uzatma
Turna ben avcı değilim
Candan kıyıcı değilim
Has nenni nenni nenni
Dost nenni nenni nenni
Turnamın kanadı ala
Sayamadım indi göle
Turna ben avcı değilim
Cana kıyıcı değilim
Has nenni nenni nenni
Dost nenni nermi nenni
Semah bittiği zaman dua edilir. Duanın sonunda üç bacı diz çöker. Bu üç bacıdan bir tanesi çark semahını dönmek için meydana gelir.
Çark Semahı
Bu semahın diğer adlan hızlı semah ya da pervaz semahıdır. Ali Nur semahının arkasından dönülmesi gerekir. Semahtan önce tevhid okunur ve cemde bulunan herkes bu tevhide katılır:
Lâ ilâhe illallah
Lâ ilâhe illallah
Ali mürşit güzel şahım
Şahım eyvallah, eyvallah
Güvercin donuna girip
Yanıl elmaya el sunup
Yürekten ateşler yanıp
Yüze vurduğu yoldur bu
,
Lâ ilâhe illallah
Lâ ilâhe illallah
Ali mürşit güzel şahım
Şahım eyvallah eyvallah
Hatayim der hepisine
Yüz düşmanın kapısına
Yazmışlar eyvallah eyvallah
Eyvallah Şah eyvallah
Şahım illallah illallah
Ali Nur semahını oynayıp bitiren üç bacıdan biri çark semahını dönmek üzere meydanın ortasına gelir. Bağlama, çark semahının ağırlamasını çalar. Meydandaki bacı, sol ayağının üzerinde durarak sağ ayağı ile dönüşleri ayarlar. Semahın ağırlama bölümünün sözleri şöyledir:
Dünü günü arzumanım Kerbelâ
Varalım Hasan Hüseyin aşkına
Senden başka sermayem yok elimde
Dualım Hasan Hüseyin aşkına
Dertli öter seherin bülbülleri
Mâni söyler Hakk'ı seven kulları
Taze açmış Erdebil'in gülleri
Derelim Hasan Hüseyin aşkına
Kapıya geldi Kırkların birisi
Birisinden mest oluyor varısı
Sarıkaya güzel şahın korusu
Konalım Hasan Hüseyin aşkına
Dergahın önünde akıyor arklar
Kuruldu semahlar dönüyor çarklar
Hani bir üzümü kırk bölün kırklar
Bölelim Hasan Hüseyin aşkına
İrehber tâlibi meydana getir
Şah-ı Merdan eksik hizmetin yetir
Irıza lokmasın meydana getir
Yiyelim Hasan Hüseyin aşkın
Şah Hatayîm bu yola beli deyi
Çığrışalım Muhammed Ali deyi
Cümlemiz de ikrarın kulu dey
Çağıralım Hasan Hüseyin aşkına
“Aşkına Şahım aşkına" dizelerine cemdeki herkes katılır. Bundan sonra semahın son bölümü olan yeldirmeye geçilir ve sözleri şöyledir:
İnayettir bize fazlı Hüda'dan
Umarım kurtarırsın dertten beladan
Muhammed'den ola bize şefaat
Veli himmet Aliyye'I Murtaza'dan
Şah Hasan'da bulduk mihr-i muhabbet
Şah Hüseyin Şehid-i Kerbela’dan
İmam ZeyneI, imam Bakır-ı Cafer
Deli1 bize kaldı Musa Rızâ dan
Şah Tâki be Nâki asker-i billah
Mehdi gelecektir Şah evliyadan
Dediler Hayatim ne meşreptensin
Aşk-ı muhabbetten sıtk-ı sefadan
Bağlama çalan ile semahçılar dualarını alarak yerlerine otururlar. Çark semahı ve dolayısıyla ondan önce dönülmesi gereken Ali Nur semahı on iki hizmetin yerine getirildiği cemlerde yapılır, bunun haricinde yapılmaz. Maraş-Elbistan'da oynanan çark semahında dede, hızı artırmak için "Çarh eyle!" komutlarıyla semahçıları uyarır.
DİPNOTLAR:
Ġslam Ansiklopedisi, “sema” maddesi, Cilt 10, s. 810.
2 Abdülbaki GÖLPINARLI: Hacı BektaĢ Velayetnamesi, Ġstanbul, 1958, s. 72.
3A. Ali ATALAY: abdal Musa, Ġstanbul, 1978, s. 131.
4 Abdülbaki GÖLPINARLI, Yunus Ġle ÂĢık PaĢa, Ġstanbul, 1941, s. 29.
5 O. ġaik GÖKYAY: Dedem Korkut Kitabı, Ġstanbul, 1973, s. 92.
6 Asım BEZĠRCĠ, Pir Sultan Abdal, Ġstanbul, 1986, s. 17.
7 Cahit ÖZTELLĠ, BektaĢi Gülleri, Ġstanbul, 1973, s. 22.
8 Cahit ÖZTELLĠ, BektaĢi Gülleri, Ġstanbul, 1973, s. 21.
9 Cahit ÖZTELLĠ, BektaĢi Gülleri, Ġstanbul, 1973, s. 24.
10 Bedri NOYAN, BektaĢilik, Alevilik Nedir?, Ankara, s. 107.
11 V. Lütfi SALCI: Gizli Türk Dini Oyunları, Ġstanbul, 1941, s. 47.
12 Bedri NOYAN, “BektaĢilikte Musiki ve Sima”, Musiki ve Nota Dergisi XIX, Mayıs 1971, 21.
13 V. Lütfi SALCI: Gizli Türk Dini Oyunları, Ġstanbul, 1941, s. 17.
14 M. Tevfik OYAN, BektaĢiliğin Ġç Yüzü, Ġstanbul, 1942, s. 183.
15 Ankara Çubuk’ta Ahmet Kuzukıran Dede ile görüĢmemizde elde edilen bilgilerden alınmıĢtır.
16 TRT Halk Müziği Repertuarı
17 M. Tevfik OYTAN, BektaĢiliğin Ġç Yüzü, Ġstanbul, 1970, s. 208-209.
18 Bedri NOYAN, “BektaĢilikte Musiki ve Sima”, Musiki ve Nota Dergisi XIX, Mayıs 1971, s. 2111.
19 V. Lütfi SALCI: Gizli Türk Dini Oyunları, Ġstanbul, 1941, s. 58.
20 Bedri NOYAN, “BektaĢilikte Musiki ve Sima”, Müzik ve Nota Dergisi XIX, Mayıs 1971, s. 1806.
21 Muharrem Naci ORHAN, Alevilikte Erkan ve DüĢkünlük, Ġstanbul, 1966, s. 31.
22 Esat KORKMAZ, Alevilik BektaĢilik Terimleri Sözlüğü, Ġstanbul, 1994, s. 356-357.
23 Piri Er: (Kültür Bakanmlığı, HAGEM, Araştırmacı ve Uzman) “Semahlar” (Yayımlanmamış Makale), 1-3.
Ġslam Ansiklopedisi, “sema” maddesi, Cilt 10, s. 810.
Abdülbaki GÖLPINARLI: Hacı BektaĢ Velayetnamesi, Ġstanbul, 1958, s. 72.
A. Ali ATALAY: abdal Musa, Ġstanbul, 1978, s. 131.
Abdülbaki GÖLPINARLI, Yunus Ġle ÂĢık PaĢa, Ġstanbul, 1941, s. 29.
O. ġaik GÖKYAY: Dedem Korkut Kitabı, Ġstanbul, 1973, s. 92.
Asım BEZĠRCĠ, Pir Sultan Abdal, Ġstanbul, 1986, s. 17.
Cahit ÖZTELLĠ, BektaĢi Gülleri, Ġstanbul, 1973, s. 22.
Cahit ÖZTELLĠ, BektaĢi Gülleri, Ġstanbul, 1973, s. 21.
Cahit ÖZTELLĠ, BektaĢi Gülleri, Ġstanbul, 1973, s. 24.
Bedri NOYAN, BektaĢilik, Alevilik Nedir?, Ankara, s. 107.
V. Lütfi SALCI: Gizli Türk Dini Oyunları, Ġstanbul, 1941, s. 47.
Bedri NOYAN, “BektaĢilikte Musiki ve Sima”, Musiki ve Nota Dergisi XIX, Mayıs 1971, 21.
V. Lütfi SALCI: Gizli Türk Dini Oyunları, Ġstanbul, 1941, s. 17.
M. Tevfik OYAN, BektaĢiliğin Ġç Yüzü, Ġstanbul, 1942, s. 183.
Ankara Çubuk’ta Ahmet Kuzukıran Dede ile görüĢmemizde elde edilen bilgilerden alınmıĢtır.
TRT Halk Müziği Repertuarı
M. Tevfik OYTAN, BektaĢiliğin Ġç Yüzü, Ġstanbul, 1970, s. 208-209.
Bedri NOYAN, “BektaĢilikte Musiki ve Sima”, Musiki ve Nota Dergisi XIX, Mayıs 1971, s. 2111.
V. Lütfi SALCI: Gizli Türk Dini Oyunları, Ġstanbul, 1941, s. 58.
Bedri NOYAN, “BektaĢilikte Musiki ve Sima”, Müzik ve Nota Dergisi XIX, Mayıs 1971, s. 1806.
Muharrem Naci ORHAN, Alevilikte Erkan ve DüĢkünlük, Ġstanbul, 1966, s. 31.
Esat KORKMAZ, Alevilik BektaĢilik Terimleri Sözlüğü, Ġstanbul, 1994, s. 356-357.
Piri Er: (Kültür Bakanmlığı, HAGEM, AraĢtırmacı ve Uzman) “Semahlar” (YayımlanmamıĢ Makale), 1-3.

31 Mart 2010 Çarşamba

DERNEK BİLGİLERİ

Dernek Başkanı: Cemalettin Çağlar
Başkan Yardımcısı:Hüsne Yalta
Genel Sekreter:Muharrem Yancı
Sayman: Hasan Çağlar
Asil Üye 1: Seçgin Sevindi

Yedek Üyeler:Vahdettin Güvendi,Orhan Karslı;Köksal Çağlar,Salim Sekmen

Denetleme Asil:
Durmuş Çelebi,Sinan Çamur,Cemil Ünver

Denetleme Yedek:
Murat Yalta,Cenk Öztorun,HasanCevahir Güvendi

KURUCU ÜYELER

Salih Çağlar
Murat Yancı
Cemal Ünver
Murtaza Aynacı
Selahattin Öztorun
cemal Karslı
Salih Öztorun



Telefon: 0212 861 27 55 Fax:0 212 861 27 55
E-Posta:
Budakderekoyu@hotmail.com
budakderekoyudernegi@gmail.com
WebSiteleri:
wwwbudakderekoyu.org
www.budakderekoyu.azbuz.com
www.budakderekoyu.blogcu.com
www.budakderekoyudernegi.tr.gg
www.budakderekoyudernegi.blogspot.com


Adres: Ulus Mahallesi Mustafa Kemal Caddesi No:20 Büyükçekmece/ İST.
SAMSUN LADİK BUDAKDERE KÖYÜ KÜLTÜR DAYANIŞMA KALKINMA
VE YARDIMLAŞMAYI DESTEKLEME DERNEĞİ
WEB SAYFASINA HOŞ GELDİNİZ

TÜRKİYE'MİZİ TANIYALIM

SAAT VE TAKVİM






BUDAKDERE KÖYÜ'NÜN AŞIKLARI




29 Mart 2010 Pazartesi

DERNEĞİMİZDE YAPILMASI GEREKENLER

YAPILMASI GEREKENLER

1- Dernek çalışmalarına kadınlarımızın katılımının sağlanması gerekir.
2- Diğer mesleki sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılması TMMOB,Türk Tabibler Birliği,Sendikalar ve alevi dernekleri ve köy dernekleri
3- Kamuya ait Sosyal tesislerden dernek üyelerimizin yararlanmasının sağlanması
4- Derneğimize kütüphane oluşturulması ,bunun için kitap kampanyası başlatılması,
5- Dernek üyelerimizin evlerinde kullanmadığı ilaç ve eşyalarının toplanarak dernek üyelerinden veya başka ihtiyacı olanlara dağıtımının sağlanması,
6- Çevremizdeki veya başka yerlerdeki dershanelerle ilişki kurularak dernek üyelerimizin üniversiteye haırlanan çocukları için kurs veya kaynak kitap temin edilmesi,
7- Derneğimizin ve Köyümüzün tanıtılması amacıyla Semah ekibi oluşturularak Büyükçekmece ve çevre belediyelerin düzenlediği festivallerde yer alması sağlanacak
8- Dernek üyelerimizin yararlanması için bakkal,market,manav,nalbur,buna benzer kurumlarla işbirliği geliştirilerek üyelerimize indirim sağlanması,
9- Dernek binamızda toplu film,ve tiyatro oyunları seyredilmesinin sağlanması,bunun için film ve tiyatro cd si veya kasetleri temin edilmesi
10- Folklör ve tiyatro çalışmaları yapılması
11- Köy bülteni çıkarılması,
12- Ev ekonomisinin geliştirilmesi içi ev hanımlarımıza çevremizdeki fabrikalardan evde yapılacak işler ayarlanacak,
13- Ev hanımlarımıza el işleri yaptırılarak (elişi,örgü,işleme vb) yazın Büyükçekmece sahil pazarında satılarak ev ekonomisine katkıları sağlanacak
14- Budakdere TV,Budakdere radyo, ve sesli chat sitesi oluşturulmuş olup tv ,radyo ve sesli chat sitesi sayesinde üyelerimiz ve köylülerimizle ilişkiler geliştirilecek
15- Muhtarlık ve okullarla işbirliği yapılarak ihtiyaç sahibi üyelerimizin okuyan çocukları için gerekli kitap ve kırtasiye temini sağlanacak
16- Üniversitede okuyan ve ihtiyaç sahibi olanlara burs temini için çalışılacak
17- Kadınlar Komisyonu,gençler komisyonu yaşlılar komisyonları oluşturularak köylülerimizin ilişkileri pekiştirilecek
18- Üyelerimiz arasında futbol,voleybol santraç,turnuvaları düzenlenecek ve dereceye girenlere ödülödül verilecek
19- Dernek üyeleri ve çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırılması için üyeler ve çocukları arasında şiir okuma,hikaye ve fıkra anlatma ve türkü söyleme yarışmaları düzenlenecek ve dereceye girenlere hediyeler verilecek
20- Üyelerimizin doğum günü ve evlilik yıldönümleri kutlanacak
21- Köyümüze yılda bir defa olmak üzere hıdırellezde yayla şenliği düzenlenecek. İstanbulda ise yazın fırsat buldukça Pazar günleri piknik düzenlenecek
22- Askere gidenler veya üniversite kazananlar için moral geceleri düzenlenecek
23- Üyelerimiz arasında yakınlaşmayı artırmak için ev ziyaretleri tertip edilecek,
24- Cenazelerde dernek aktif rol alacak ve definden sonra merhumun evine başsağlığı dilemek ve dua okutmak için gidilecek
25- Bayramlarda Dernek binamızda bayramlaşmalar tertip edilecek,kurban bayramında kurbanlar birleştirilerek dernek üyelerimize dağıtımı sağlanacak
26- Dernekte her hafta sonu gündem konuları ile ilgili bilgilendirme,sohbet toplantıları düzenlenecek
27- Tüm dernek üyeleri için üye kayıt forumları ve üye kartı düzenlenecek
28- Üyelerini daha aktif kılmak için hizmet içi eğitim programları düzenler
29- Muhtelif sosyal kuruluşlar arasında, kültürel faaliyetleri yaygınlaştırmak için toplantılar, geziler, ziyaretler, hayır çarşıları, şölenler, defileler tertip eder. Kültürel hayatın canlılığını sağlamak için şiir günleri, sinema gösterimleri düzenler. Karikatür, resim vb. sergileri ile sanatsal ve el becerisi kursları açar, kermes, fuar, vb. etkinlikler tertip eder.
30- Yetenekli insanların ortaya çıkarılması için teşvik edici yarışmalar, anma geceleri ve konserler organize eder, kültür ve sanat insanlarına maddi ve manevi destek temin eder.
31- Dernek milli ve dini gün ve gecelerde anma ve kutlama programları düzenler. Toplumda haklı bir yer edinmiş bilim, kültür, sanat, çevre, sosyal hizmet alanlarında hizmet etmiş, eser vermiş, çalışma yapmış kişilerle ilgili anma toplantıları, konulu ödül ve yarışma programları düzenler, organizasyonlar yapar.
32- Derneğe gelir temin etmek amacı ile fuarlar, kermesler, konserler ve benzeri sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunur veya bu tür faaliyetlere katılır.
33- Doğal, tarihi ve turistik çevreyi koruyucu, çevre bilincini geliştirici her türlü faaliyette bulunur. Bu konuda yapılan diğer faaliyetleri destekler.
34- İnsan varlığının devamı için gerekli olan tabiatın ve diğer canlıların korunmasına yönelik faaliyetlerde bulunur, hatıra ormanı oluşturur.
35- Dernek faaliyetlerinin tanıtımı ve toplumla kaynaşma amacıyla halkın katılımına açık toplantılar, geziler yarışlar, şenlikler, anma günleri, ödül programları düzenler.
36- Sosyal çevrenin oluşmasını sağlayacak lokaller, misafirhaneler, kültür merkezleri kurar ve işletir.
37- Gerektiğinde muayene ve tedavileri için özel ve resmi sağlık kuruluşlarıyla temas kurar.
38- Gençliğe yönelik alkol ve uyuşturucu bağımlılığını önleyici, gençliğin problemlerine çözüm olacak programlar yapar; gönüllü kuruluşların bu programlara katılımını sağlar; bu konuda kamuoyunu bilinçlendirici faaliyetlere katkıda bulunur.
39- Dernek amaçları doğrultusunda, üyeleri arasından veya derneğe üye olmasa bile konusunda uzman kişilerden komisyonlar, çalışma kolları ve çalışma grupları teşekkül ettirebilir.
40- Dernek, gayesine uygun faaliyet gösteren gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bulunan dernekler, vakıflar, resmi kuruluşlar, tüm gerçek ve tüzel kişilerle işbirliği yapar, platform oluşturur, karşılıklı yardımlaşmayı sağlar.
41- Uygun görülürse diğer dernek, federasyon veya konfederasyonlarla işbirliği yapar.
42- Dernek, yürürlükteki yasalara uygun olarak, yurt dışında bulunan kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi yardım alabilir; bunlarla işbirliği yapar, karşılıklı yardımlaşmayı sağlar.
43- Amaç ve hizmet konularını gerçekleştirmek için dernek üyeleri ya da uzman kişiler aracılığıyla araştırma, inceleme, geliştirme çalışmaları yapar, öneri ve dilekleri belirler.

BÜLTEN

BÜLTEN